Şiir, Sadece

13 Aralık 2017 Çarşamba

Kuş

Omuzumda durur bir kuş,
Doğduğumda gelip konmuş.
Öyle büyük, öyle ağır,
Adım atsam dizim acır.

Ey inme, ey sırtımdaki yük!
Boştur kovalasam ne kadar.
Bir çam kök salmış, büyük,
Etimin içinde pençeleri var.

Kulağımda duyarım bütün
Vuran o iğrenç kuş yüreğini.
Uçacak olsa bir gün.
Cansız bırakır beni.


Agnes Nemes Nagy
Çeviren: Yaşar Nabi

Şairin Özgürlüğü ve Tutsaklığı

Şair, çevresinde değişip duran mevsimlerin, yıldızların durumlarının, birbirlerini çeken ve iten binlerce evrensel gücün, yakın ve uzak gökcisimlerinin saldığı ışınların ve bu cisimlerdeki lekelerin, hem iyi hem kem bakışları, horgörünün ve hayranlığın, (zanaatının ayrılmaz yol arkadaşları olan) inatçı karşı koyuşun ve utanç verici tapımının, küçüklerin kıskançlığının ve bu dünyanın büyüklerinin tumturaklı umursamazlığının, her zaman ve her yerde onu tehdit eden ve olağanüstü bir hafiflikle kötüyü iyiye ya da iyiyi kötüye çeviren anlayışsızlığın, düşündaşlarının ihanetinin ve başka türlü düşünenlerin kuşkularının, kötülüğe dönüşen aptallık ya da aptallığa dönüşen kötülüğün zehirleyici iğnelerinin, kitaplarının yazgısını etkileyebilecek sayısız rastlantılar riskinin, dindarların gerçeğinde düş kırıklığına uğrama ve yalancıların yalanına kanma olasılığının; kentinde, ülkesinde ve dünyadaki tüm çekişmelerin ve çelişkilerin, halkının tüm önyargılarının, yakınlarının anlayışsızlığının, ailesinin ve çocuklarının yabancılaşmasının, dostların vefasızlığının, aşık olduklarının bencilliğinin, yakındakilerin umursamazlığı ve uzaktakilerin unutuşunun, aptallıkla karışık erkek fitnesiyle fitneyle karışık kadın aptallığının, çoğunlukla güzel ve akıllı çocukların zamanla yetişkin ve ahmak olmaya doğru onulmaz eğilimlerinin; yaşamın sonsuzca bayağı, sonsuzca kaba, sonsuzca acımasız yasalarının; birbirlerini kemirmekte olan insanların yiyip içme, çiftleşme ve egemen olma konularındaki açgözlülüğünün... egemenliği altındadır. (Tüm varlıklar gibi o da bu açgözlülük iğnesiyle doğdu, fakat başkalarını sokmak için değil de kendisini soksunlar diye ve günün birinde bir yara açtıysa bile, ölen kendisi oldu yine; tıpkı birini soktuğunda kendi yaşamını ve iğnesini kurban veren arı gibi.) Şair, başkalarının gücünün ve güçsüzlüğünün, nefretin ve aşkın inanılmaz geriliminin ve hepsinden daha önemli olarak da onu her zaman ve her yerde tehdit eden ölümün dehşetinin egemenliği altındadır. 

Ve ayrılıp gider şair, toprağından, göğünün altından; sürünerek
çıkar vücudundan ve derisinden, atomdan atoma ayrıştırır her şeyi ve
her şeyi atomdan atoma yaratır.

Ve o zaman ayak basar özgürlük toprağına
çünkü özgürlük olanaklıdır, eğer şair
güçsüzlükten gücü yaratacaksa, döverek örsünde.
silahsızlıktan, silahı
ürkütücü boşbeyinlilikten, aklı
başkaldıran rastlansallıktan, yasayı
yaşama saldıran başıboşluktan, düzeni
karmaşık belirsizlikten, yazgıyı
süprüntüden, değeri
ve ideali yaratacaksa, döverek örsünde, kurnazca ve
buram buram tüten maddeden ...

Tutsağım, şairim çünkü-böyle başladı bu.
Hizmet ediyorum, çünkü şairim-böyle sürmekte.

Tutsaklığım, yaptığım hizmettir.

İnsanlık soylulaşıyor benim acımda; dünyanın tüm başkaldırıcılığını,
tüm utancını onun, yıkılabilirliğini ve utkusunu keşfediyor.


Sandor Rakos
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Tahttan İndirme

Boynuna asıyoruz tarihini,
Bir levhaya yazılı.


Janos Pilinszky
Çeviren: Özdemir İnce

12 Aralık 2017 Salı

Dün ve Bugün

Dün yağmur çiseliyordu ve önümüzde
diz çökmüş bir insan gibi duran çalılıktan, çayırlığa
iki sevdalı çıktı ve uzaklaşıp gittiler
Çiçekler gibi açılmış dudaklarıyla.

Bugünse yamaçtan bize doğru sürünen
toplardır ve balçık içinde dönen tekerlekler.
Miğferlerle örtülü alınlar
Ve arkada kan ve ter kokuları bırakarak
Yürüyen askerler.

Kumral çocukluk! Çoktandır yoksun artık!
Yaşlılıksa ulaşılmayacak kadar uzak!
Dizlerine kadar kan içinde duruyor şair
Söylediği her türküyü son türkü sayarak


Miklos Radnoti
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Denizin Kılıçları

Yatağına çekilince deniz
Kasıp kavurduktan sonra bizi
Yapraklarımız serilmişti yere
Savaş alanında, savaş alanında

Ah, kıyının zavallı ağaçları
Tomurcuk umutlarımız yatıyor yerde
Çılgın deniz yere serdi hepsini
Yeşil kılıçlarıyla, yeşil kılıçlarıyla.


Zoltan Zelk
Çeviren: Yaşar Nabi

Sessiz Akşam

Dal eğilir bir ağ gibi
Sessiz akşamın suyuna dalar
Sonra yükselirken ağır ağır
Kızıl bir kaynaşmayla dolar


Zoltan Zelk
Çeviren: Yaşar Nabi

11 Aralık 2017 Pazartesi

Halk

Bir eliyle sarılmış sabana
Öbür eliyle kılıç tutmakta.
Böyle görülür uysal halk karşıdan
Durmadan alın teri dökmesi bundan
Ve bulanması al kanlara.

Gereksinimleri o denli az ki
Bunca alınteri doğrusu boşuna!
Yiyeceğini ve giyeceğini
Çalışmasa da verir belki
Kendisine Toprak Ana.

Düşman geldiğinde can veren hep o
Kılıç sallayan hep o, bakın.
Niçin? Hep yurdu savunmak için mi?
Hakkı olduğu yeri yurt bilir ancak kişi
Hiçbir hakkı yok olsa bu halkın!


Sandor Petöfi
Çeviren: Tahsin Saraç

Bir Düşünce Beni Üzüyor

Bir düşünce bana acı veriyor:
Yatakta, yastıkların arasında ölmek,
Gizli bir böcek dişinin kemirdiği
Bir çiçek gibi yavaş yavaş solmak ...
Boş bir odada bırakılmış
Bir mum gibi sessiz sedasız sönmek...
Böyle bir ölüm verme Tanrım
Bana böyle bir ölüm verme!
Yıldırımın vurup geçtiği.
Ya da fırtınanın kökünden söktüğü
Bir ağaç olayım.
Yeri göğü sarsan gök gürültüsünün
Tepeden vadiye yuvarladığı bir kaya olayım ...
Bir gün bütün köle uluslar
Boyunduruktan usanarak ortaya atılınca,
Kızarmış yüzlerle, al bayraklarla,
Bayraklarında "kutsal dünya özgürlüğü" parolasıyla:
Bu parolayı haykırsınlar,
Haykırsınlar Doğudan Batıya kadar.
Baskı onlarla çarpışsın
İşte ben orada öleyim,
O savaş alanında.
Genç kanım yüreğimden orda aksın.
Dudaklarımda sevinç dolu son sözüm çınlarken
Onu çelik şakırtıları
Boru sesleri, top gürültüleri yutsun.
Soluyan küheylanlar kazanılmış zafere doğru dört nala koşarak
Cesedimi çiğneyip geçsinler.
İşte beni orda bıraksınlar, çiğneneyim.
Dağılmış kemiklerimi orda bir araya toplasınlar ...
Yarın büyük gömme töreni günü gelince,
Orda görkemli ve büyük yas müziği ile
Kara tüllere sarılı bayraklarla
Kahramanları ortak bir mezara koysunlar;
Onlar ki ey dünya özgürlüğü, senin uğrunda öldüler.


Sandor Petöfi
Çeviren: Sami N. Özerdim

Şiir

Hiç bilmezler kadrini senin, ey kutsal şiir!
Soysuzlaştıralım şunu, derler,
alırlar ayaklar altına seni,
bir güzel çiğnerler.
Kulak ver şu imansız papazların çığlıklarına:
Yokmuş farkın bir beyzadenin salonundan.
yaldızlı, göz kamaştıran, baktıkça bakılan.
Ama o salona kimler girer?
Yalnız cilalı ayakkabısı olan.
Yalancı dudaklar, susun!
Kesin sesinizi, yalancı peygamberler!
Şiir hiç de bir salon değil,
kibar takımının çene çalmaya geldiği.
Bütün insanlara açık bir kapı.
Yani, kutsal bir tapınak,
yalınayakların da girebileceği.


Sandor Petöfi
Çeviren: A. Kadir - Ş. Hulusi

Tutuculara

Düşmana savaş açtık biz
Ve atıldık yiğitçe ileri
Tutucular! Geride bir yerdeydiniz
Savaş ağırlıklarının sürüklendiği.
Gölgesi yürüyüş kollarının
O kof vücutlarınıza düşüyordu
Güneşin kavurduğu saatlerde
Bu gölgeler sizi serinletiyordu.

Savaş başladığı anda da
Kendi kendinizle tutarlı kaldınız.
Engel olmak için çarpışmaya
Paçalarımıza sarıldınız
"Geriye! Geriye!" diye haykırarak
Yükselttiniz korkak bir uluma
"Ateş etmeyin! Ateş etmeyin!
Dayanamıyoruz barut kokusuna."

"Geriye! Geriye zaman var daha
Başka çıkış yolları da var
Evlere dönelim bir an önce
Ne güzel çıtırdar şimdi soba!
Kırbaçla dövsünler bizi ne çıkar
Kellemiz yerinde kalsın da
Evlere dönelim, evlere dönelim
Kırbaç kılıca yeğdir ne de olsa!"

İşte tam böyle bir savaş türküsü
Zırlayıp duruyordunuz gerilerde.
Tanrı yardım etti de bu savaş
Sonuçlandı büyük bir zaferle.
O zaman nadide bir kuş sürüsü
Olup yükseldiniz başımızın üstünde
Ve bu baykuşlar, sizler yani
Başladınız zafer marşını öttürmeye.

Ah eğer susmanız zorsa bu denli
Yavaş ötemez misiniz biraz daha
İnanın daha çok saygı duyarız-
Size o zaman ... Nedir bu yaygara?
O ikiyüzlü, hain coşkunuzla
Kendinizi aldatıyorsunuz ancak:
Zaferle biten her savaş sonunda
Bizi aldatabileceğinizi sanarak!


Sandor Petöfi
Çeviren: Ataol Behramoğlu

9 Aralık 2017 Cumartesi

Marmelat Dükü

Ah benim güzel, balrengi Marmelat Dükü'm!
Kimbilir nerede şimdi Pongo'lu timsahların,
Afrika baobablarının yuvarlak mavi gölgesi nerede,
Nerede şimdi orman kokan, çamur kokan on beş karın?

Artık yiyemeyeceksin o çıtır çıtır kızarmış çocuğu,
Öğle uykunda bitlerini kıramayacak o evcil maymun,
Sevimli gözlerin ovanın sıcak sessizliğinde
Ayak izlerini göremeyecek incecik zürafanın.

Gitti o geceler artık, şenlik ateşleri gitti,
Gitti gece karanlıklarına damlayan tamtamlar,
Sen ki gömülürdün o derinliklere, çamura gömülür gibi
Atalarının son kıyılarına ulaşıncaya kadar.

Şimdi gösterişli çevresinde lacivert elbisenin
İncelik yüklü gülücükler dağıtıyorsun herkese,
Pırıl pırıl çizmelerinden ayakların bağlıyor:
Balilongo, sarayın perdelerine tırman! diye.

Nasıl da salınıyor Dük'üm kemanların dalgalarında,
Kadifeli bir salınış, kolunda Madam Sütlükahve,
Aristokrat eldivenlerinden elleri bağırıyor:
Balilongo, yık şu karıyı güllü divana! diye.

Uzaklarda, atalarının son kıyılarında
Sıcak sessizliğinde ovaların bu akşam
Neden ağlıyor dersin Pongo'da o timsahlar
Ah benim güzel, balrengi Marmelat Dükü'm?


Luis Pales Matos
Çeviren: Ülkü Tamer

Şiir

Hayır
gülmüyorum
ölüme.
Sadece
korkmuyorum
ölmekten
kuşlar
ve ağaçlar
arasında.


Javier Heraud
Çeviren: Ülkü Tamer

Şiir Sanatı

Doğrusunu isterseniz, açıkçası
güç iştir şiir
ya kazanılır yıllarla
ya yitirilir.
(Gençse insan
dökülen çiçekler toplanmamışsa eğer
geceleri yazar da yazar
yüzlerce, yüzlerce kağıt doldurur.
Bir de böbürlenir üstelik:
"Yazdığımı gözden geçirmem hiç,
sokağımdaki selvilerin dudak büktüğü
ilkyaz gibi uçup gidiyor
şiirler ellerimden.")
Ama geçtikçe zaman
şakaklar arasından süzüldükçe yıllar,
çömlekçinin işi olur şiir:
ellerin tutuşturduğu balçık olur
diri alevlerin biçim verdiği balçık.

İnanılmaz bir şimşektir şiir,
sessiz sözcükler yağmurudur,
hıçkırıklar, umutlar ormanıdır,
ezilmiş halkların türküsüdür
ve bağımsızlığa kavuşanların
yeni türküsü olacaktır yarın.

Sevgidir şiir,
ölümdür,
kurtuluşudur insanın.


Javier Heraud
Çeviren: Ülkü Tamer

Bu Şarkı Devrim Yiğitlerine Adandı

Kiralık tabancalar ateşlendi ansızın
Daha dün gibiydi, gencecik döküldüler
Aralı dudaklarında bir mutlu gülümseyiş vardı
Çizgi çizgi özgürlüktü parıldayan yüzlerinde.

Gel bir bak, ta yakından.
Daha dün gibiydi, ansızın vuruldular
Belki yirmi tetikti belki daha çok
Namlular utanmıştı insanlar değil
Namlular şaşkındı, bitkindi çaresiz.

Düştüler toprağa özgürce, korkusuz
Kurşun sesi deşildi bir sevdalı gülüştü
Düştüler dimdik, özgürce, yalın
Öldüler ama çoğaldılar ölümsüz.

Gel bir bak yakından şu yiğitlere
Daha dün gibiydi acımasız devrildiler
Kan bir kara görüntüydü göğüslerinde
Ölüm çirkindi onlar güzelleştirdiler.

Yeniden yaratmak sesini orduların
Ufuklardan çizgi çizgi büyüyen
Savaşları çoğaltmak yüce düzen adına
Uykular bir daha kaçmasın diye
Sömürülmesin diye şu çocuk eller.

Gözyaşları yaraşmaz o ölülere
Onlar için en soylu örtüler gerek
Gerelim hıncımızı alev alev yeniden
Devrim şarkılarından haykıralım onlara.

Ölmediler onlar, ölemezler ki
Bu yadsınmaz gerçeği bilmedi satılmışlar
Onlar bir atardamardı halkların yüreğinde
Gecelerde yıldız yıldız tutuşan

Unutma söz etmek yok gözyaşlarından
Yaylar şimdi daha güçle gerildi
Yarın adına göğüs göğüs kuşandık gecede
Gecede en yenilmez güç bizde gönendi
Ölüler koştular ordu ordu dağlardan
Ölüler ansızın içimizde dirildi.


Luis Nieto
Çeviren: Engin Aşkın

8 Aralık 2017 Cuma

Hain Kurt Masalı

" Kurt Amca, Kurt Amca,
kuzu postunda Kurt amca:
bu radar niye?''

"Ormanda saklanırsan
izini bulayım diye."

"Kurt Amca, Kurt amca,
bu infrared kamera niye?"

"Çantadaki konservenin
resmini çekeyim diye."

"Kurt Amca, Kurt Amca,
bu lazer niye?''

"Seni bir güzel pişirip
afiyetle yiyeyim diye."

"Kurt Amca, Ölüm Amca,
kuzu kim, sen kim,
hadi bakalım gazla,
ense tıraşını görelim!"


Arturo Corcuera
Çeviren: Ülkü Tamer

Gözlerim Birer Çocuktu Çünkü

yüreğim
bir
düğme
deli gömleğimde
daha

Ama gözlerim uzun pantolon giyiyor bugün
ayak sesleri dilenen sokağa bakıyorum.


Carlos Oquendo De Amat
Çeviren: Ülkü Tamer

Delilik Şiiri

Korktum

döndüm deliliğin kapısından

Korktum
bir taşıt
bir renk
bir ayak sesi olmaktan


Carlos Oquendo De Amat
Çeviren: Ülkü Tamer

7 Aralık 2017 Perşembe

Ölü Bir Genç

Ölü bir genç. Bir silahın yüreğini nasıl çevirebilir.
Hiçliğin gölgelerini nasıl yaralayabilir acıyla.
Bir şeyler akıp gidiyor yaralarından,
dönmemek üzere bir daha.

En büyük yalnızlığıdır kahramanın
kendini ölümün kollarına atması.
Sırt çevirmeyin ona.


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ölü

Ölü, ölü
Destek olacak silahına devrimcinin
Koruyacak kalabalığın sesini
Yol gösterecek sabanına köylünün

Ölü...

Ona kim engel olabilir?..


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: A. Behramoğlu

Şimdi Biliyorsun Onun Öldüğünü

Şimdi biliyorsun onun öldüğünü
Biliyorsun nerdedir mezarı kardeşinin
Ve diliyorsun ona bir gömüt töreni yapılmadığını
Çünkü
Kalbindir onu örten tek toprak

Bütün günlerimiz bundan böyle
Onun mezarında filizlenen çiçeklerin içinden fışkıracak


F. Gordillo Cervantes
Çeviren: A. Behramoğlu

6 Aralık 2017 Çarşamba

Hoşçakal Mutluluk

Ela O'Farril için


Evet, Ela
mutluluk öküzler gibidir
mutluluk öküz gibi dolanır
yolda rastlarsınız ona ara sıra
ve onun beynini ya da gizemini açacak olan
ölümü aramaktadır
ve kuşku yok ki bulacaktır.

Ve bir gün
tek bir gün
-yalnızca bir gün yeterli
geçecektir, yalnız ve pis
sırtını göstererek
sevgili Ela
bir an duraksamadan
geri dönmeden.


Nancy Morejon
Çeviren: Ali Cengizkan

Kadersiz Bir Kadın

Bir şiiri yaşama adıyorum
Komşulara, fırıncıya, kasaba
Bakkala
Geniş Zaman Bildirim Kipinin
Birinci, ikinci ve üçüncü tekil şahıslarına

Nerede yaşar? Kadın nerededir, kocası nerede?
Yerini başkalarından öğrendim. Kolay olmadı.

Annesi ona bir koca bulmuştu, mutluluk satın almıştı ona
Bir dergi alır gibi köşedeki büfeden. O
Çalışma olanağıdır ve yaşlıdır kadın. Sonra
mutsuzluğu seçer. Şimdi suskundur. Zavallı!

Oradaki! Kırılmış olmak nedir, bilir misin?
Hayır mı? Ona sor
Kocası beceriksizin biriydi. Oturma odasının
Eşyasına bir yazı koydular ve ağır ağır ve güvenle
O yalnızlaştı orada: o ve yalnızlığı,
O ve yalnız tek bir dolap
O ve saç tokaları, o ve kağıttan bir çiçek
O ve kapı, o ve tavandaki örümcekler
O ve saçlarının güzelim kıvrımları,
O, mahvolmuş ve sabırdan bir maske yüzünde.

Onun mahallesinde oturdum.
Öyküsünü biliyorum, isyan ve sonunda
Boşanma.
kesinlikle haklıydı kadın.

Ben bir kadının yanında yatabileyim diye
püro, kurşun kalem, uçak, sevgilim diyebileyim,
olanaklı her şeyi yapabileyim
Marisol'un oğlu fırdöndü topaç alabilsin diye
ve böylece -başka seçenek kalmadığında- 
sorun çıkartmadan bir gün ölebileyim.
Burada olmamın nedeni bu işte.

Bunun için
düşünüyorum da
vazgeçmeliyiz
aptallıklarımızdan.


Guillermo Rodriguez
Çeviren: Ali Cengizkan

Seni Unutmadım

Albay Luis Turcios Lima'ya


Havana'nın gözü yaşlı bugün.
Bir kasırga balıkları
yutmakla korkutur mürekkep kuyusunda.
Ne bulut var, ne ses, ne de toz
pencerede.
Geceye alışılmış olur
derinliklerin evinde.

Gövden sonsuz değin yitmiş olsa bile
ve mahmuzların dinlense de horozla birlikte
ellerin gürlemese de tabancanla
ve sırtın çıplak kemiğe dönüşse de:
ölüme alışkınım, bütün akrabalarına da.
Fakat ismini sessiz selamlamayı reddediyorum
reddediyorum onların bir haç dikmelerini sana
sürekli bir uyanıklıkla.
çünkü böyle unutturmaya başlayacaklar seni
basın organlarında.


Belkis Cusa Male
Çeviren: Ali Cengizkan