Şiir, Sadece: Düdüklü Tencere
Düdüklü Tencere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düdüklü Tencere etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Ocak 2018 Pazartesi

Masal Masal Matitas

Bir ara çağdaş çağdaş tüttü;
Caydı, Taşdevrince tüttü ..
Cami-ül Ezber'e devam etti bir ara;
Hac'a gitti, Holivut'a gitti ..
Kah ferace-yaşmak, kah bikini mayo;
Kah kızoğlan kız, kah vesikalı orospu;
Sabahları sırtını sıvazlar Yahya Kemal'in,
Akşamlan Oktay Rifat'ın çenesini okşar;
Doğuya vergi bir duman bu, hinoğluhin!

Şubatlardan arta kalan bir kış gecesi,
Köşede pusu kurup, gözleri kör olası;
İncecik billur pembe köşkte oturan,
Hüseyin Beyin önünü kesti ..
Şöyle bir irkildi Hüseyin Bey
Polis molis olmasın sakın bu zibidi?
Haktanır olmasın, vatansever olmasın?
Baktı ki, duman bir tuhaf kokuyor;
Tereyağında kızarmış koçyumurtası kokuyor,
Kirli çamaşır kokuyor.
Baktı ki, duman dalkavuğun, suçortağının biri;
Yelkenler suya iniverdi seninkinde:
Efendim, bir emriniz mi var? dedi.
Dedi ki duman: Saygıdeğer Hüseyin Beyefendi!
Bizim evde bu gece kimler var, bir bilseniz ..
Masraf Nazırı Hasan Paşa'nın ortanca kerimesi
Fabrikatör Sırrı Bey'in bacanağı;
Vurguncu Sezai Bey var, belki tanırsınız;
Itri'ler, Dede'ler, Leyla Hanım'lar;
Karaborsacı Hidayet Bey'ler
Randevucu Müjgan Hanım'la hemşiresi...
Sizin evde ne var, anlıyalım yani?
Lahavleveliikuvveteillaabillahilaliyülazim
Bizim ev sizinkine benzer mi, a evladım?
Bizim ev dokuz göbekten asiller evi;
Çerkestavuğu eksik olmaz ki bizim evden;
Hele patlıcaıılı horhor kebabı,
Saray usulü sebzeli yahni,
Şahane usulde erişte gıraten,
Garnitürlü amavut ciğeri,
Kıraliçe çorbası,
Safranlı İstanbul pilavı ...
(Açaçına bunları yazmak öyle gücüme gidiyor ki)
Muska böreği,
Bülbül yüreği ..
Tatlılardan ne var, peki?
Dilberdudağı,
Hanımgöbeği ..
Ekşilerden?
Yani iş inada bindi!
Açtı ağzını yumdu gözünü Hüseyin Bey:
Biz bugün ahretliği dövdük, siz dövebildiniz mi?
Biz faizle para veririz, siz verebilir misiniz?
Karım bahçıvanla kırıştırır, sen kırıştırabilir misin?
Oğlum yoksul kızları iğfal eder, sen edebilir misin?
Kızım günaşırı çocuk aldırır, sen aldırabilir misin?
Meğer, Hicran Hanım yatrığı yerde kulak kabartırmış;
Don-gömlek sokağa uğrayıverdi:
A düzenbazoğludüzenbaz,
A Divan Şiiri kılıklı herif,
A Demokratın dikalası!
Harpten önce neyiniz vardı ulan?
Bir kat çamaşırı yıkar yıkar giyerdiniz,
Sofranıza tok oturan aç kalkardı ..
Tam o esnada ukala bir barış kuşu,
Dumanın karanlığından süzülüp,
Sokağın ışığına tüneyiverdi:
Gün ışır, hani bir tavanda mavilikler uçuşur,
Bulutlar o maviliğin peşisıra uçuşur gider ..
Kızılcıklar takınmış bir ağaç iner ovaya,
Böcekler böceklerle ekmeğini bölüşür,
Dallar, tanyelinin hızınca kuşanır çiçeğini,
Çiçek şıpınişi, beyazım edinir;
İnsan kısmının kulağına eğilir çağanlar,
Birşeyler fısıldar tazeliğince ..
Siz neyin nesisiniz,
Şu gözleriniz, kulaklarınız ne?
Bacak kadar piç, bana akıl vermiye utanmıyorsun değil mi?
Asıl sen, sıkıysa bizim evden içeri adımını atsana!
Merdiven başında dokuz tane köpek var;
Seni çiğ çiğ yerler alimallah!
Gerdanını biri yer,
Döşünü biri;
Gümüş tasmalısı ciğerini yer,
İkisi böğrünü bölüşür;
Düşük kulaklısı kıçım çimdikler,
Yeşil beneklisi kasıklarını gıdıklar ...
Hadi onları kafese kodun diyelim;
Sofada Kahraman Ağa var;
Azgırak gibi bir Osmanlı uşağı!
Seni çarmıha gerer inan olsun,
Kemiklerini yontar,
Alaturka şarkı dinletir,
Yerli filmlere götürür ..
Diyelim ki, Kahraman Ağaya rüşvet verip kurtuldun;
Şifreli kapıyı açtın,
Zamkinozlu odayı geçtin;
Bir makina-adam dikilir karşına!
Kelkahya içerden düğmeye bastı mıydı;
Elektrikli iskemleye oturtur,
Düdüklü tencerede kaynatır,
Atom şerbeti içirir ..
Akıl ne arasın makina-adamda?
Vicdanı yok ki, namusu yok ki;
Hürlük, barışıklık özlemi yok ki ..
Olur a, sesmez bir yerine dokundun, makina istop etti!
Maymun-adam yetişir, bir ip sarkıtır tavandan;
Kıskıvrak bağlar seni;
Sallasırt edip, doğru candarma karakoluna ..
Meskene tecavüzün cezası ağır;
Kadı fetvayı mühürleyince,
Cellat seni öldürür.


Metin Eloğlu
Düdüklü Tencere

27 Ocak 2018 Cumartesi

Ömür Törpüsü

Yaşamak istiyorum
Yaşamak istiyorsun
Yaşamak istiyor


Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki; katlanıver, diyeceksin;
Ama böyle de yaşamak olur mu?


Metin Eloğlu
Düdüklü Tencere

Kaldırım Mühendisi

Günler günleri kovaladı, aylar ayları;
Sabah karanlığında, öğle üstü, geceleyin
Aşk yılları,
Öğrencilik yılları
Pembe yıllar başımın tacı,
Zifiri yılları anama söylemeyin ...
Ham hayaller, olmaz işler peşinde,
Gözüm kime ilişse ben onun yari ..

Kabaetime pıçak sokuluyor aşktan ötürü;
Caket pantol kumara gidiyor aşktan ötürü;
Gençliğimi harcıyorum bir çırpıda;
Bu da mı aşktan ötürü?
Dangalak! dese biri ..
Hayatımın bu parçasını neye benzetsem?
Mesela, mesela, mesela ...
Osmanlı tarihinde Deli İbrahim Devri.

Daha mühendisliğimin ilk yılları
Ahırkapı'dan bir kız alıyorum.
Kız beş vakit namazında,
Söküğümü diker, yatağımı kabartır,
Patlıcanı kızartıp ağzıma verir;
Sonumuz mu?
Sonumuz belli ..

O belli o yalnız günlerimde
Güzel İstanbul'u gezdim dolaştım,
Altımda Tanrı vergisi bir taşıt.
Öyle işler gördüm ki içim parçalandı;
Namussuz namusluya,
İnsan hayvana eşit.

O duvar senin bu duvar benim
Bir güz gecesi eve dönüyorum.
Köşebaşında bizim aile efradı:
Biri kızkardeşim, öteki ninem;
Nermin fingirdeşiyor, ninem dileniyordu;
Bu yaştan sonra yalan söylemem ..
Gözlerim yaşardı, kendimi dar attım postaneye ;
Biricik kardeşim İlyas, diye bir mektup yazdım;
Bana 30 lira gönder acele ,
Senden başka güvenecek kimsem yok ..
Ne dersiniz, şu bildiğiniz İlyas
Cevap bile vermedi hergele ..

Bundan sonrasını kalem yazamaz,
Ne kadar azgın olursa olsun.
Bir bakıyorsunuz iş peşindeyim,
Ekmek, dostluk, hürriyet peşindeyim;
Bir de bakıyorsunuz düşmüşüm mahkemelere ..
Sayın yargıç! diyorum son celsede;
Ben ileriliği iş olsun diye sevdim;
Siz tuttunuz ciddiye aldınız;
Ama artık mapuslara düşmiyeceğim,
Aklımla oturup, aklımla kalkacağım ...


Metin Eloğlu
Düdüklü Tencere