Şiir, Sadece: Adnan Özer
Adnan Özer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Adnan Özer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Temmuz 2018 Perşembe

Kartalın Aklı

Kartal imgesini değişmeye gelir
yüzyılda bir.
Sonsuzda durmuş bir ovanın grafiği
kartalın aklıyla kesişir.
Yırtıcı bir sufidir o;
hırkası öyle ağır eskir...
kim öyle sayısız güneş batırmışsa
çıkamaz bir çağı devretmenin yükünden.
Bir hurma yuvarlansa Yemen'den,
geçerek Mezapotamya mezrasından;
mutlaktır bu eğim, bu sarsılış
İskenderiye külliyesi mutlaktır,
mutlaktır Babil estetiği,
yıldızlar zincirlenmiştir olsa olsa
şehrayin mutlaktır.
Bir hurma yuvarlansa Yemen'den
bin bakış getirir ovaya
bin bakış
sonsuzda durmuş ovanın grafiğini
kendiyle çarpar,
yine de eğilmez, çalkalanmaz kartalın aklı
mutlaktır çünkü o.


Adnan Özer
Seçme Şiirler

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Elmas Dua

her gülüşün kovuğundan iniyorum
yeni düşlerin ocağına
açıyorum göğsümde kilitli bir yaranın
kapısını yeniden
kurumuş kan dökülüyor menteşelerden
tarih abdest alıyor
yutulmuş ırmakların ruhuyla
elmas dualar yükseliyor
kömür tabakalarının gırtlağından

bir yere ulaşmadı hayatım
ölümle yol alıyorum burdan öte
düşlerimle yeniyorum gerçeği

bir taşın kumlu damarına yerleşiyorum
en kısmetsiz köküyüm gençlik ağacının
bezdi yeşerme tutkusundan gönlümün ucu
hayat tatlı lokmalarını ıslatıp amber ağzıyla
verdi başkalarına
bense kör bir abanoz kökü
mil ve bazalt içinde, açım ölesiye

bir küçük kum kasabasına yerleşiyorum
ne hayatın şöhreti biliniyor burda
ne rüzgarın namı, yağmurun nişanı
ne denizin sesi geliyor kulaklara

yüreğim kabarık doğmuşum ama
sevgim ve yüreğim kimin umurunda
oysa umut vermişti tanrı insanlığa
dedem Kuran'da adımı bulunca

bense yitiriyorum umudumu sevdikçe
gönlüm karıştırıyor sözcükleri
karadüşler kötülüyor yaşamı
arıyorum uçurumlardaki yerimi


Adnan Özer
Çıngırağın Ölümü

17 Temmuz 2018 Salı

Marmarada Akşam

Çıkar gelir alacakaranlık
yeni sürülmüş tarlalardan
her adımda biraz daha yiten topukları
ve taflan külüne kokan elleriyle
çıkar gelir
her solukta bir dermansız hastalığın
iç kanamalarını çekerek sinesine

dalgalarda çözer
saçlarını alizeler
fosforsu yüzüne vurur
bir çağanoz çıkmak ister
göğsünün sarmal dehlizlerinden

ağır ağır yürür gece
taşlarında otlar bitmiş
Aspendos'un sahnesine
ve eski, alışkın bir oyuncu gibi
okur ceneviz gününden kalma tiradını

ak benekli gömleğini aranır
soğuk kıkırdaklarıyla ürpererek
kum engereği

çıkar gelir kutup yıldızı
ışıltılı bir pelerin gibi savurarak
saman yolunu
bağdaş kurup oturur
gök tapınağının mimberine
deniz/ah! o uçsuç bucaksız göğsünde
yeşil hareler oynaşan/deniz
gece dev bir çoban gibi
kara kepeneğiyle abanınca üstüne
çırpınıp bırakır kendini
vahşi bir aşkın öpüşlerine


Adnan Özer
Ateşli Kaval

16 Eylül 2010 Perşembe

Yalnızlığa Veda

Gidiyorum işte
Hayalde gör, düşte gör.


Yalnızlığın da ucuna geldim,
sırtımda kederin hançeri,
saplanmadan hep tehditle yürütür beni.
Bilmem neden ve nasıl çıktım bu yola,
vardır elbet başlangıcı bu halin;
ben de bir harmandan savruldum sonunda,
konmasız uçtum peşinden kadın denilen hayalin.

Hayatmış ama asıl beni kandıran cilve.
Yine de bir şey verdi diyemem bana bu derin tasavvur
ve yeryüzü meridyenlerle kestiğim özlü çamur
kerpici iliğimde kurur, ağrısı yüzüme vurur.

Ah ne vedadır ne vebadır ne vebaldir bu!
Gitmek değil, artık dağılmakbenimkisi
tozuyan aklım ve hafızamla.
Bitsin artık bu şiirler, bu kitap, bu içe dönük cihannüma
Hayalse katili bir insanın
cesedi vurmaz hiçbir kıyıya.



Adnan ÖZER

Seni Seviyorum

Seni seviyorum
çağladıkça coşan su
estikçe dellenen rüzgâr
ekildikçe anaçlanan toprak
öğütler bunu bana

seni severken
türküden türküye geçer ırmak
toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır
öğle tozlarıyla dolanır rüzgâr ufku
adınla uyarırlar beni

seni seviyorum
bağda çiçeklenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana

seni severken
yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi
kükürt âdetleriyle solar bağ yaprakları
ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını
turunç gerdanlı kuşlar
haberler getirir sağdıçlarım
gül kurusu mektuplar

seni seviyorum
hayra yorulan düşler
ceviz sandıkta bekarlığın gül suları
taş yastıklarda zümrütüanka kuşları
öğütler bunu bana



Adnan ÖZER

Rüzgar Durdurma Takvimi

ESMER KIZIN BEKLEDİĞİ BAHAR
GELMEK BİLMEDİ
yağmurun kayısı gözleri birikti
volkanların kurumuş tükrüğünden
uzayan yollarda
kavuniçi buğunun dibinde dem çekti
misina kanatlı kumrular
ESMER KIZ GÖZLERİNDE
ISLAK İNCİLERLE BEKLEDİ
AH BAHAR GELMEK BİLMEDİ
güz ve kış boyu
yağmurun buğudan yabaları
kaldırıp gözlerimizin tuzunu
azdırdılar göğün yaralarını
ve deniz rüzgârlarının
yılankavi bıçakları
çentiklerle doldurdular
gezegenlerden inen kollarını
ESMER KIZ KULAKLARINDA
YAĞMURUN YANSILADIĞI
NAL SESLERİYLE BEKLEDİ
AH YEŞİL ATLI GELMEK BİLMEDİ

filiz dizeler kuran bir şaircik
tomurcuğu acıyla kıvranan daluçları
gibi uzattı parmaklarını:
ESMER KIZ SEVERDİM SENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER
karayel kılıçları
akıtmalarından damlayan kanla
döndüler akşamları bedenine
serin bir ıslık gibi aldı
onları canevine
ESMER KIZ SEVERDİM SENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER
yüreği sıcacık bir kındı
kendi bıçağına sevdalandı
gerilip okladı yüzünü
alnının çizgileri
AH ESMER KIZ SEVERDİN BENİ
ÂŞIK OLMASAYDIM EĞER



Adnan ÖZER

Kırlara Veda

Gözyaşlarının gücü vardı eskiden;
ırmak yüklü adamlardık tuz katarlarının ardınca giden,
gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden
açılırdı hayal tuzur suda bukağısı çözülürken.

Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan;
akıl danışırdık yağmura: Nasıl döneriz
evlerimize doğu yollarından;
nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz
gecenin mor arılarını çıkınca kovanından?

Çoraksa gece: Saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur,
sarı bir zaman dilimi gibi yanan fenerler
(mum yanar,yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur),
kanda yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler...

ardımızda yoksul ve yerli bir söylenti,
böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz.
Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi;
bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz,
güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri,
aya bakan sundurmalarda çatlak topuklu annelerimiz,
sıcak bağımız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri,
o topuklar, ah o topuklar ve kerpici terk edişimiz...

Kızıl toprak ve iri saman, yani Allah'ın harcı
gözyaşlarının gücüyle eskiden
serin eviçlerinde sarı bir mahremlik sunardı,
yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden;
yetim insan topağın vicdanıyla doyardı...

Demem o ki,
gözyaşlarının gücü vardı eskiden.



Adnan ÖZER

Çıngırağın Ölümü

( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 1 )


bir sesevinde doğdum
inanırım çanların ölümüne
fırtına dinince kıyacağım kendime

sen çizince ben oldum
inanırım kumlu ellerine
sen yitince kıyacağım kendime

bakır damlasından soğudum
inanırım zehirli yüreğine
şart olsun kıyacağım kendime


( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 2 )

I

zaman batıyor Margarita
su doluyol saatlara
bir kurtçuk geçiyor
beynimdeki kumdan

ses göçüyor Margarita
çanlar ölüyor sesevlerinde
dili kurtlanıp çürüyor
ölüm giriyor yalnız
açık kapıdan

II

ses ölünce
kimse kimseyi çağıramaz
ikimizin gizli sevdası
bir incinin yüreğinde
bulunamaz

zaman yanınca
ölüm de bırakır arkadan vurmayı
gelip evlerimize yerleşir
giyer geceliklerimizi
kan kabuklu bedenine
yataklarımızda yatar

herkes göçünce
ölüm yalnızlığını yaşar
son kez duy tenimi
ve kokla beni
ben yitince
belki yeni bir tufan kopar


( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 3 )


adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
çiziyorum kıl üstüne
Küçük çıngırağın ayak izlerini

gözlerim
sönüyorlar bir bahçede
katran güle sarılıyor
uzun uzun öpüşüyorlar
birleşiyor
cennet ve cehennem
tanıyarak bedenlerini
dil ve damak gibi

adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
yağmur saralı bir dilenci
devriliyor ardımsıra
yürüdüğüm her sokak
duvarlaştırıyor kendini

ellerim
eriyorlar bir bahçede
kopuyor küpelerin halkası
kemerlerin tokası
yalnızlık delik ağlarıyla
avlanıyor içimi

adımlarım
bir yere götürmüyor artık beni
küçük bir çıngırağım
çalıyorum kendi kendimi



Adnan ÖZER

Akdua

ölülerin ak ayaklarında açar zambaklar
(zambaklar) yer kurtlarının tezgâhında dokunur
senin - kötüler kötüsü - yüreğin bunları bilmez

ölülerin ak soluklarıyla büyür zambaklar
(zambaklar) mahşerin ak bildirisidir okunur
senin -yetimler yetimi- aklın bunları almaz

şairlerin ölüm çiçeğidir zambaklar
(zambaklar) çocukların karbeyaz uykusudur
senin -mutrıplar mutrıbı- gönlün bunları çalmaz

zambaklar gün gelir şairlerin başucuna sokulur



Adnan ÖZER

1 Ekim 2008 Çarşamba

Adnan Özer

Adnan Özer, 1957'de Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde doğdu. Liseyi Batman’da bitirdi. 1979’dan beri İstanbul’da yayıncılık yapıyor. İstanbul Devlet Güzel sanatlar Akademisi'nin şiir yarışmasında birincilik kazandı. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı. Son dönemlerdeki şiirindeki içerik ve sözlükçeyle, Doğu kültürüne, metafiziğe, yöneldiği görülüyor. Neruda, Paz ve Pesao’nun şiirlerini dilimize çevirdi.

Eserleri

Ateşli Kaval (1981)
Çıngırağın Ölümü (1982)
Rüzgar Durdurma Takvimi (1985)
Zaman Haritası (1991)
Seçme Şiirler (1994)

Ödülleri

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Şiir Yarışması’nda birincilik
1992 Cemal Süreya Şiir Ödülü Zaman Haritası ile