Şiir, Sadece: Jorge Carrera Andrade Şiirleri
Jorge Carrera Andrade Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jorge Carrera Andrade Şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2017 Pazartesi

Saat

Saat:
taş yontucusu zamanın.

Gecenin en sert duvarına vuruyor
inatçı çekiç, sarkaç.

Menekşe rengi, uyanık,
koku notaları yazıyor dolapta.

İşlerine bakarak saatin
dilsiz terliklerle yürüyor sessizlik


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

Sierra

Çatı kirişlerinden sarkıyor mısırlar
Sarı kanatlarıyla.

Ufacık Hint domuzları
şaşkına çeviriyor
okuma yazması olmayan sessizliği
Serçe ötüşleriyle, kumru ötüşleriyle.

Dilsiz bir yarış başlıyor kulübede
kapıyı itince rüzgar.

Öfkeli dağ
kara şemsiyesini açıyor hemen;
kumaşı bulutlarda dokunmuş,
telleri şimşeklerden yapılmış.

Francisco, Martin, Juan,
tepedeki çiftlikte çalışırken
fırtınaya yakalanmışlardır şimdi

Bir kuş sağnağı
cıvıltıyla iniyor ekinlerin üstüne.


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

2 Aralık 2017 Cumartesi

Pazar

Manavlar manavı kilise
hayatın bir köşesine çökmüş:
pencereleri billur portakallardan.
Orgu şeker kamışlarından.

Melekler:
Meryem Ana'nın civcivleri.

Mavi gözlü küçük çan
yalınayak seyirtiyor
çayırlara, çimenlere.

Güneş saati:
kutsal bir sıpanın minik erkekliği;
yakışıklı Pazar yeli
haberler getiriyor tepeden;
başlarında sebze senetleriyle
yerli kadınlar geçiyor.

Yalınayak küçük çan
zıplaya zıplaya çıkınca kiliseden
gözlerini katlıyor gökyüzü


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer

Kuşların Kullanması İçin Yaşamöyküsü

Gülün ölüm yüzyılında doğdum
makine, melekleri çoktan kovalamıştı.
Son altı arabanın geçişine bakıyordu Quito,
arabayla birlikte ağaçların geçişine,
çalılıkların geçişine,
yeni evler geliyordu onların yerine,
yüzyılın eşiğindeydik,
sessizliğin gevişini getiriyordu inekler
rüzgar, atları mahmuzluyordu.

Annem, akşamüstünün güneşini giyinmiş,
derin bir gitarın içine koymuştu gençliğini,
bazı geceler müziğe, ışığa, sözcüklere bürünüp
çocuklarına göstermekle yetiniyordu onu.
Yağmurun suyazısını severdim,
elma ağacının sarı sineklerini,
kurbağaları da severdim,
tahta çanlar çalan kurbağaları.

Durmadan şişerdi havanın büyük yelkeni.
Göğün kıyısıydı sıradağlar.
Fırtına patlardı ansızın, davulunu çalınca
saldırıya geçerdi ıslanmış tümenleri;
sonra sabah, altın devriyeleriyle
tarlalara o saydam sessizliği getirirdi yine.

Arpa avuçlayan adamlara bakardım,
göğe gömülen atlılara,
ve mango kokulu kıyılara giden
böğüren ineklerle dolu vagonlara bakardım.
Vadi oradaydı işte, çiftlikleriyle,
horozlardan süzülürdü alacakaranlık,
batıda usul usul dalgalanırdı
şekerkamışının sancağı ve kakao
bir sandıkta saklardı gizli definesini,
kokulu kabuğuna sarınırdı ananas,
çıplak muz ipekliler giyerdi.

Hepsi gitti şimdi, dalgalarla,
köpüğün anlamsız simgeleri gibi,
yıllar örtünmüş gidiyor işte,
bellek, bir su zambağı,
boğulmuş yüzünü gösteriyor
ürkekçe su üstünde.
Gitar, şarkıların tabutu sadece,
başı yaralı horoz ağıt yakıyor.
Bütün melekleri göç etti yeryüzünün,
kakao ağacının kara meleği bile.


Jorge Carrera Andrade
Çeviren: Ülkü Tamer