Şiir, Sadece: Altının Yolu

15 Kasım 2014 Cumartesi

Altının Yolu

İçeri girin, efendim, buyurun alın anayurdu ve toprağı,
meskenleri, kutsamaları, istiridyeleri,
burada her şey satılır.
Barutlarınızla düşmeyecek hiçbir kule yoktur,
bulunmuyor isteklerinizi reddedecek herhangi bir başkanlık,
vergi tasarrufu yapacak herhangi bir ağ da yok.

Burada bizler rüzgâr kadar “özgür” olduğumuzdan
satın alabilirsiniz rüzgârı, şelaleyi
ve geliştirilmiş selülozda
düzenleyebilirsiniz yerinde olmayan fikirleri
ya da toplayabilirsiniz
esnaf çarşaflarına özgü lakayt sevdaları.

Giysi değiştirdi altın ve gitti
yıpranmış kağıttan paçavra giysilerle,
görünmeyen yapraklarla soğuk yumurtalar,
burkulmuş parmakların kemerleri.

Yeni sarayındaki genç kıza
getirdi babası dişlerini göstererek
banknotla dolu tabağı
o güzel kız bir anda yuttu ve çarptı yere
ani bir gülümseyişle.
Altının yüzyıllar boyunca ataması
emredildi Piskopos tarafından, açtı kapıyı
yargıçlar için, yaydı o kalın halıları,
genelevlerde titremesini sağladı gecenin,
savurdu rüzgârda dalgalanan saçlarını.

(Bunlar hüküm sürdüğü zamanda yaşamıştım.
Gördüm tüketilen çürümüşlüğü,
gübreden piramitler eziliyor
onurdan: yıkayan yağmurun
isteksiz kayserleri,
ikna ettiler terazilerin
kararını, ölümün kaskatı
oyuncak bebeği, kireçlenmiş
onların katı, tüketen külünden.)


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı

Hiç yorum yok: