Şiir, Sadece: Karacaahmet

1 Mayıs 2015 Cuma

Karacaahmet

İkimiz tek katlı bir arabayla
Karacaahmet'den, akşam, yol aldık.
Batan bir güneşle, doğan bir ayla
Tükenmez servilik, bitmez mezarlık

Karacaahmed'in ıssızdır yolu,
Ve içi tabut kadar serindir.
Taşların boşluğa açılan kolu
Sevmeye kanmadan ölenlerindir.

Karacaahmet'de güneş geç doğar,
Ve iner geceler akşamdan erken,
Taşına yaslanıp dinlenenler var,
Sindiler görünce bizi geçerken.

Bizimle oradan geçti bir rüzgâr,
Ürperdi bir alın gibi her kabir,
O burma sütunlar, o taş kavuklar
Düştükleri yerden doğruldu bir bir...

Eliyle her mezar iki serviyi
İterek iki dal gibi bir yana,
Sevgilim, gördüm ki iyiden iyi
Ardınca hasretle baktılar sana!

Bu bakış bir gönül sırrından ince.
Sandım, bu bakışta biraz ben varım:
Bir mermer altına kalbim girince
Ben de sen geçerken böyle bakarım.

Son zevke eren kim bu yeryüzünde?
Kim var ki hayâta karşı ah etmez?
Sayısız güzellik doğar da günde
Birini sevmeğe bir ömür yetmez!

Hayâtın şi'rine gönlüm kanmadan
Karacaahmed'e göçerse yerim,
Benden bir an bile fazla yaşayan
Herkese diş biler, ölüm dilerim!


Faruk Nafiz Çamlıbel
Han Duvarları

Hiç yorum yok: