Şiir, Sadece: Düş
Düş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2019 Çarşamba

Düş

çıktığım kapıyı görmedim ki
aşıktım, sarhoştum, suçluydum
balçığım nikotine bulaşmış
darmadağın olmuştu gökkuşağım

umudum şehrin ötesindeydi
terazi burcundan ikizlere
ip üstünde geçtim utanmadan
(sürgünde kim sever ki otelleri?)

kirli asfaltla sevişen kırağı
acele eceller kusuyordu geceye
ardımdaki gölgeleri dondurup
(ne cesaret!) rehin verdim geçmişime
benim yüzüm değildi o
çamura düşen aynadaki
gireceğim kapıda sessiz
görünce ürktüm kilidimi

sesim minyatürlere karıştı
kör kuyularda çalan münir
zaman denen cehennemde
darağacına çekti ıslığımı

kırıldım; kadehler karışıktı
sek sek oynarken cam kokan
ellerimle soydum atlıkarıncayı
vuruldum, taammüden vuruldum

bulut hırsızıydım kayıtlarda
rakıyı tersinden içerdim
çürük dişlerimle kopardığım
yasaları silkiverdim dehlizlere

düştüm işte uçurumun içinde
yüzlerce balon çimen menekşe
öptükçe sevgilim saçlarımdan
tespih çektim zincirimle


Fergun Özelli
Aşkıya

25 Nisan 2018 Çarşamba

Düş

Erhan'a


Doğrudur
uzak yollardan
karanlık dehlizlerden geldik

Ayaklarımızı dikenler kanattı

Patikalarda tavşanların gözleri
gözlerimizin rengine bulaştı

Derin kör kuyularda sevgimiz
tüketirken kendini

Yanımızda doğan güneş
Sabahlara kadar nöbet tuttu
Kilise sokağında

Bu yüzden hiç ummadığın bir söz
bu yüzden hiç beklemediğin bir kuş
bu yüzden hiç adını bilmediğin bir aşk
acıtır kalbimizi

Doğrudur
uzak kentlerin
uzak insanları
kucaklarken bizi

En yakın kentlerin
en yakın insanları
çürüttüler avuçlarımızı

Ve ezgi parmaklarının ucunda
kuytu bulutların renginde
ararken köşe bucak bizi

Biz Zümrüdüanka kuşunun kanadında
bir o dağda bir bu dağda
Kilise Sokağı'nda

Bu yüzden hiç ummadığın bir söz
bu yüzden hiç beklemediğin bir kuş
bu yüzden hiç adını bilmediğin bir aşk
çoğaltır kalbimizi.


Halim Yazıcı
Beyaz Atların Yelesinde

15 Mayıs 2017 Pazartesi

Düş

Ürpermeler vakti, güzel düşler
Ve kaynayan kanın vakti.
Tomurcuklar açtı, aşk çiçeklendi
Kokusu, taçyaprakları ölü.

Artık uzanmıyor bana dudakların.
Gövden artık bir zevk kaynağı değil.
Ağzını açsan tepem atıyor. Boşluk, yanıbaşın.
Yanında canım sıkılıyor, yalnızım yalnız.

Ama akşam, bastıran karanlığa bakıyorum,
Gökkubbede tırmanan yıldızlara;
Önümde sekiyor dünya-
Bir sırça kap, bir yığın büyü perisi.

İçinde, bir ışın soluyor.
Tapılan dudaklar ağzıdır bir ölünün.
Ve dönüyor, dönüyor durmadan
Sonsuza dek - kırık kalplerin tozu.

O zaman, bu incecik ip, küçücük
Kalplerimizi birleştiren bizim.
Bir güç oluyor, gücü kavruk adamın,
Bir halat kadar güçlü-demirden bir halat.

Sana böyle kızgın böyle yabancı
Uyanmasız bir uyku düşlüyorum
Toprağın beni kucaklayacağı günü,
Göğsünde tatmak için uykuyu.


Aleksandr Gerov
Çeviren: Özdemir İnce

18 Ocak 2016 Pazartesi

Düş

Gece yarısı saatleri saçıp savururken
Bereketli zamanı,
Daha da ötelere gideceğim Ulisses’in yoldaşlarından,
İnsan belleğinin ulaşamadığı
Düşler ülkesine.
Aklımın almayacağı parçalar kaldı bende
O sualtı dünyasından:
İlkel bir bitkibilimden otlar,
Her türden hayvanlar,
Ölülerle konuşmalar,
Aslında hep birer maske olan yüzler,
Çok eski dillerden sözcükler,
Ve zaman zaman bir korku, gündüzün
Bize sunduğuna hiç benzemeyen.
Ya bunların hepsi olacağım ya da hiçbiri.
O öteki olacağım, bilmeden olduğum,
O öteki düşe, uyanık halime
Bakmış olan kişi. Şimdi onun değerlendirdiği,
Yakınmadan ve gülümseyerek.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

23 Haziran 2015 Salı

Düş

Gökte, gökkuşağının üstünde
Yedi renkli Musa'lar
Yedi lambalı, yedi güvercinli Muhassen'den
Yedi renkli sesler üflüyorlar aşağıya
Aşağıda
Seniha
Bir elinde sigarası
Oturmuş kıpkırmızı bir bahçe koltuğuna
Önünde
Masa masa masa —çok değil, hepsi bir masa-
Mermer bir masa
Gümüş bir masa
Zümrüt bir masa
Seniha birasını içiyor —bir eli de birasında—
Sonsuz bir bira
Sessiz bir bira
Cam akışlı bir bira
Saçlarında başaklar, tavus tüyleri
Gözleri
Gözleri ses veriyor
Seng-i laciverdi gözleri
Son yudumunu da alıyor birasından
Yere dökülüyor ipek şalı
Yere sızıyor
Yeri alıyor
Birlikte götürüyor yeri
Katlar gibi bir halıyı durmadan
Parmaklarından altın bir anahtarlık sarkıyor
Ve anahtarlar anahtarlar
—Çok değil, hepsi hepsi bir anahtar—
Fildişi bir tahtırevana biniyor
Kaldırıyoruz onu dört kişi
Ben, Cemile ve Cemal
Bir de sonsuzluk
Tutuyoruz havada bir süre onu
O gülümsüyor bize durmadan
Ve kalabalığa
Yaldızlar dökülüyor dudaklarından
Lambalar, güvercinler dökülüyor
Çiçekli laledanlar, çeşmibülbüller
Kristal boy aynaları
Ve gelin telleri, pırlantalı taçlar

Sedef kakmalı bir tramvay geçiyor yakınımızdan
İnce bir org sesini sürükleyerek
Benekli bir örtü çekiyor üstüne dünya

Hepimiz kayboluyoruz.


Edip Cansever
Ester'in Söyledikleri
Bezik Oynayan Kadınlar

1 Temmuz 2014 Salı

Düş

Kumda yürürken
karar verdim senden ayrılmaya.

Titreyen karanlık çamura
bastım,
ve battığımda ve sen geldiğinde,
beni terk etmen gerektiğine
karar verdim, batan bir taş gibi
batırırken beni,
ve hazırlandım yitişine
adım adım:
kestim köklerini,
yalnız bıraktım seni rüzgârda.

Ah, bu dakikadaydı,
canım sevgilim, ki bir düş
sakladı seni
korkunç kanatlarıyla.

Sandın ki çamur yutmuş seni,
ve seslendin bana, ve yardım etmedim sana,
battın, kımıltısızca,
dirençsiz,
boğulana dek kumun ağzında.

Sonra
rastladı kararım düşünle,
ve ruhlarımızı ezen
kopmadan sonra,
yeniden çıktık ortaya, çıplak,
ve seviştik birbirimizle
düşsüz, kumsuz,
büsbütün ve ışıltılı,
ateşle mühürlenmiş.


Pablo Neruda
Kaptanın Dizeleri
1952