Şiir, Sadece: Sonsuz Gül
Sonsuz Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sonsuz Gül etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2016 Perşembe

The Unending Rose

Susanna Bombal'a


Hicret’in ardında beş yüz yıl.
İran kendi minarelerinden
çöl mızraklarının saldırısını seyretti,
Nişapurlu Attar da bir güle baktı
sessiz sözcükler söyleyerek
dua eden biri değil de, düşünen biri gibi:
“Kırılgan küren elimde. Ve zaman
büküyor ikimizi de, biz farkında olmadan,
bu akşam saatinde, unutulmuş bir bahçede.
Senin tüy gibi gövden havada nem içinde.
Kokunun yoğun ve sürekli yayılışı
yaşlı ve yıpranan yüzüme yükseliyor.
Ama ben seni bir düşün katmanları arasında
ya da bu bahçede bir sabah görmüş olan o çocuktan
çok daha uzun bir zamandan beri tanıyorum.
Güneşin beyazlığı senin olabilir,
ayın yaldızı ya da zafer kazanmış kılıçtaki
kurumuş kırmızı kan lekesi de.
Ben körüm, bir şey de bilmiyorum. Ama
gidilecek daha çok yol olduğunu ve her şeyin
eşyanın sonsuzluğu olduğunu görüyorum. Sen
müziksin, ırmaklar, gökler, saraylar, meleklersin,
Ey sınırsız, gizdeş sonsuz gül, sonunda
Tanrının benim ölü gözlerime göstereceği.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

3 Şubat 2016 Çarşamba

Ak Geyik

İngiltere’nin yeşil kırlarını anlatan hangi baladdan?
Hangi İran tahta baskısından, hangi düş ülkesinden
Geçmişimizin tutsak aldığı günlerden gecelerden,
Çıkıp geldi bu sabah düşüme giren ak geyik?
Bir an çaktı geçti. Çayırları geçtiğini gördüm
Bir akşam kızıllığının ılgımında yitip gittiğini,
Birazı belleğin, birazı unutuşun ürünü olan
Ağırlıksız yaratık, tek boyutunu gösterip gitti.
Bu tuhaf dünyayı yöneten cinler ve tinler
Düşlememe izin verir seni ama efendin olamam;
Belki de geleceğin derinliklerinde bir oyukta
Karşılaşırız yine, düşlerin ak geyiği.
Ben de zaten bir düşüm, gelip geçici, çayırların
Ve aklığının düşünden bir iki gün daha süren.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Doğu

Vergilius elini gezdiriyor
Su serinliğindeki kumaşın üstünde
Zamanı ve kumları aşan kervanların
Roma’sına taşıdığı yük bu
Biçim ve renk dokuması.
Geleceğe kalacak bir düzesinde Georgicaların.
Eşini benzerini görmemişti. Bugün ipek diyoruz.
Bir Yahudi can veriyor
Kapkara çivilerle gerilmiş çarmıha
Yargıcın buyruğuyla, ama insanlar
Kuşaklar boyu yeryüzünde
Unutmayacak akan kanı ve yakarışları
Ve bir tepenin üstündeki en son üç adamı.
Büyülü bir kitap biliyorum altıgen yıldızlı
Talihin biçtiği tür uykular ve uyanıklıkların
Bizi sürüklediği altmış dört yolu belirleyen.
Oyalanmak için uydurulmuş ne çok şey!
Kumdan ırmaklar biliyorum, altın balıklar,
Etiopya Kıralının, Preste Juan’ın yönettiği
Ganj’ın Aurora’nın yukarısındaki yerlerde.
Hai ku'yu biliyorum, iki üç hecede
Bir anı, bir yankıyı, bir esriyişi yakalayan;
Sarı madenden bir ibrikte tutuklu
Şu duman cinini de biliyorum
Ve karanlıklarda verilen sözleri.
Ah akla sığmaz defineleri gömen beyin!
Yıldızları ilk gören Caldea.
Yüksek direkli Portekiz gemileri: Goa.
Clive’ın kazandığı utkular, daha dün
Canına kıydı Kim ve kızıl laması
Kurtarıcıları olan yolda gidecekler hep.
Buram buram çay kokusu, sandal ağacının kokusu.
Kurtuba ile El Aksa camisi
Ve kaplan, sümbül denli kırılgan.

İşte böyle Doğum benim. Anıların
boğmasın beni diye edindiğim bahçe.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Ephialtes

Düşler var düşün ardında. Her gece
Yitip gitmek isterim karanlık sularda
Üstümden gündüzü yıkayan, ama bu katıksız
Sular altında, bize en sonuncu Hiçliği sunan
Edepsiz harikanın nabzı atıyor bu hüzünlü saatte.
Bambaşka yüzümü yansıtan ayna olabilir.
Bir dolambacın gitgide büyüyen tutukevi olabilir.
Bir bahçe olabilir. Hep bu karabasandır.
Dehşeti başka dünyalardan. Adı konulmayan bir şey
Bana ulaşır söylencelerin ve sislerin dününden;
Tiksinilen imge retinaya yapışır kalır
Lekeler uykusuzluğu tıpkı gölgeyi alçalttığı gibi.
Neden boy verir benden bedenim dinlenirken
Ve gönlüm kalmışken yapayalnız, şu ahmak gül?


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

2 Şubat 2016 Salı

Tanık

Adam düşünde devi görüyor
Biritaya’da olduğunu gördüğü düşünde
Ve yüreğini bu yiğitlik serüvenine hazırlıyor
Ve mahmuzluyor Rocinante’yi.
Güçlükle döndürüyor kanatlarını yel
Kederli adamın saldırdığı değirmenlerin.
Küheylanı savruluyor; mızrağı paramparça
Ve herhangi bir şey oluyor bunca şeyin içinde.
Zırhlarını kuşanmış adam yerde yatıyor;
Komşunun oğlu görüyor düştüğünü,
Serüvenin sonunu bilemeyecek
Yazgısının onu sürükleyeceğini Hint Adalarına.
Bir başka düzlüğün sınırları içinde yitmiş, yalnızca
Bir düş olduğunu söyleyecek kendine şu yel değirmeninin.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Tılsımlar

Snorri’nin Edda Islandorum’unun Danimarka’da yapılmış ilk basımının bir kopyası.
Schopenhauer’in yapıtlarının beş cildi.
Chapman’ın Odissea’sının iki cildi.
Çölde savaşa katılmış bir kılıç.
Büyük dedemin Lima’dan getirdiği yılan ayaklı bir çay kabı.
Kristal bir prizma.
Birkaç soluk eski tarz fotoğraf.
Cecilia Ingenieros’un bana verdiği babasına ait kızıl toprak ahşap bir küre.
Amerika’nın ovalarında, Colombia’da ve Texas’ta yürürken kullandığım oyma saplı bir baston.
İçinde diplomalar olan çeşitli metal silindirler.
Bir doktora cüppesi ve kepi.
Saavedra Fajardo’nun güzel kokulu İspanyol ciltli Las Empresas’ı.
Bir sabahın anısı
Vergilius’un ve Frost’un dizeleri.
Macedonio Fernandez’in sesi.
Birkaç kişinin sevgisi ya da konuşmaları.
Elbette tılsım bunlar, ama adını veremeyeceğim karanlığa karşı
etkisiz, adını vermemem gereken karanlığa.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Kitaplarım

Kitaplarım (benim varlığımdan habersiz)
Şu yüzüm gibi tıpkı, benden bir parça,
Şakaklarına kır düşmüş, gözü dumanlı
Boşuna arayıp durduğum camda aynada
Ve avucumu çukurlaştırıp sıvazladığım.
Haksız da sayılmam düşünürken acıyla
Beni dile getiren en can alıcı
Sözcüklerin bu sayfalarda oluşunu,
Benim yazdıklarımda olmak yerine.
Böylesi daha iyi. Ölülerin sesleri
Sonsuza dek konuşacak benimle.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

1 Şubat 2016 Pazartesi

Aynaya

Neden direnirsin, bitmez tükenmez ayna?
Neden aynılarsın, gizemli kardeş,
Elimin en ufak kıpırtısını?
Neden gölgede en hızlı yansımalar?
Yunanlının söz ettiği öteki bensin sen
Ve pusmuş beklersin ezelden beri. Belirsiz suların
Ya da dayanıklı camın duruluğunda
Ararsın beni ve boşunadır kör olmak.
Seni görmemek ve bilmek seni
Dehşeti biriktirir içinde, göze aldığın büyülü şey
Çoğaltmak sayısını benliğimiz oluşturan
Ve talihimizi kuşatan her şeyin.
Ölecek olsan, öteki olarak yineleneceksin
Ve sonra da öteki, öteki, öteki, öteki...


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Angélica’nın Anısına

Kimbilir ne çeşit yaşamlar geçip gitmiş olmalı
Bu acınası ve ufacık ölümle birlikte,
Yazgının ya belleğe göndereceği ya da
Unutulmaya bırakacağı kaç yaşam kimbilir!
Ben öldüğümde bir geçmiş de ölecek birlikte;
Bu çiçekle ölüp gitti onu yok sayan sularda,
yıldızların aydınlattığı bir gelecek.
Onun gibi ben de ölüyorum sonsuz sayıda
Sonla yazgımın bana bırakmadığı;
Gölgem hep yürekli olmuş bir vatanın
yıpranmış söylencelerinin peşine düşüyor.
Ufak tefek bir mermer koruyor anısını;
Üstümüzde bir yerde büyümekte gaddar tarih.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Sürgün

Biri iz sürüyor İthaka yollarında,
unutmuş kralını yıllarca önce
Troya’ya giden;
biri yeni ele geçirdiği toprakları düşünüyor,
yeni sabanını, oğlunu, ve belki de mutlu.
Yerkürenin sınırları içinde ben, Ulisses,
Hades’in derinliklerine indim
ve yılanların aşk düğümünü çözen
Tebai’li Tiresias’ın hayaletini gördüm,
bir de, ovada aslanların gölgelerini öldüren
ve Olimpos’ta oturan Harekles’in hayaletini.
Biri yürüyor bugün Bolivar ve Şili’de,
belki mutlu, belki değil.
Ben o olmak isterdim.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül
1977

30 Ocak 2016 Cumartesi

All Our Yesterdays

Bilmek istiyorum geçmişim kimin.
Gelip geçenlerden hangisinin?
Işıltılı yılların sildiği altı hecelik dizelerle
Latince bir şiir yazan Cenevrelinin mi?
Yoksa şu çocuğun mu, altüst eden
Babasının kitaplığını, bulmak için
En doğru kıvrımlarını haritanın ve yabani
Biçimleri, aslında kaplanla pars olan.
Yoksa ötekinin mi, ardında ölmüş,
sonsuza göçmüş olan adamın yattığı
şu kapıyı iten ve öpen, ağaran günle birlikte,
geçip giden o yüzü ve ölüp giden o yüzü?
Artık var olmayanlarım ben. Yararsızca
Akşamleyin yitip giden bu insanlarım ben.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Ağıt

Geçmişten üç yüz gözümün önünden gitmiyor:
Biri Claudius’la konuşan Okeanos, bir başkası
gün doğarken ve gün batarken acımasız
ve duygu nedir bilmeyen Kuzey;
üçüncüsü da ölüm, hepimizi alıp götüren
akıp giden zamana verdiğimiz o öteki ad.
Tarihte yaşanan ya da düşlenen
dünlerin o halka özgü yükü
işlediğim bir suç gibi eziyor beni.
Gökler altında Danimarka’ya hükmeden
Scyld Sceaving’in cesedini denize
geri getiren o mağrur gemiyi düşünüyorum;
dizginleri yılanlar olan o koca kurdu,
yanan gemiye güzel ölü tanrının
saflığını ve aklığını bağışlayan;
insan gövdeleri serüvenlerinin tabanı
o suların ağırlığı altındaki
bataklıklara saçılan korsanları düşünüyorum;
kuzey Odisealarında denizcilerin
rastladıkları mezarları. Kendi ölümümü
düşünüyorum, kusursuz ölümümü,
gömülecek kül kâsesi ve gözyaşı olmayan.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

1972

Şimdiden geçip gitmekte olan geleceğin
işe yaramaz, belirsiz ve bulanık,
bir boşyücelikler tekrarı, uzayıp giden
bir aynalar koridoru olacağından korktum,
Ve bu düşten önceki yarı aydınlıkta
yalvardım adlarını bilmediğim tanrılarıma
günlerime bir şey ya da birini göndersinler diye.
Onlar da gönderdiler. Bu yurdumdu. Atalarım
yasaklara karşın, açlık ve yoksulluk içinde,
savaşlarda kendilerini ona adamışlardı,
İşte bir kez daha karşımdaydı o çekici tehlike.
Oysa zamanın unutmadığı dizelerimde övdüğüm
o hayalet koruyuculardan biri değilim.
Yetmişini tamamlamış kör bir adamım ben
Ölüm kokan bir hastane köşesinde,
Can çekişen insanlar arasında
göğsüne yediği iki kurşunla ölen
Doğulu Francisco Borges değilim;
Ama şimdi saldırıya uğramış yurdum benden
kılıcın savaşla ilgili hünerinden uzak
bilgiçlik taslayan beceriksiz kalemimle:
bir destanın ayrıntılarını toparlayıp
kendi yerimi belirtmemi istiyor. Ben de
onu yapıyorum.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bir Kör

Ne zaman aynadaki yüze baksam,
bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor;
bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce
ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor.
Karanlığımda yavaşça görünmeyen çizgilerimi
araştırıyorum elimle. Bir kıvılcımın ışığı
sızıyor içime. Saçlarını tanıyorum,
külrengi, hatta altın sarısı olan.
Gene söylüyorum yalnızca boş ve yapay
yanlarını yitirdim eşyanın.
Bu soylu sözler Milton’un bilgeliği,
ama ben gene de harfleri ve gülleri düşünüyorum.
düşünüyorum ki görebilseydim yüzümün çizgilerini,
bilebilirdim kim olduğunu bu benzersiz akşamda.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

29 Ocak 2016 Cuma

Kör Adam

I

Yoksun bıraktılar onu bu bin yüzlü dünyadan,
Eskiden olduğu gibi duran yüzlerden,
Bugün artık uzakta kalan komşu sokaklardan,
Dün derinlikli, bugün çukur bir tas olan mavilikten.
Kitaplardan ona kalan ancak ona sunduklarıdır
Belleğin, öylesi bir unutuştur ki
Akılda kalan biçimdir, anlam değil,
Ancak bir tek başlıklar yansır ona.
Uyumsuzluk pusudadır. Her atılan adım
Düşüş olabilir. Ağır kanlı tutsağıyım
Ben uyku sersemi bir zamanın,
Ne gün doğumu belli ne gün batımı.
Sürgit bir gece. Başkaları yok. Dizelerle
İşleyip yoğurmalıyım yavan evrenimi.


II

Doğduğum yıldan beri, ki doksan dokuzdur,
Tepemizde asma çardağından ve aşağıda dipsiz sarnıçtan,
Kaplumbağa hızıyla geçen zaman, bellekte bir an sanki,
Bu dünyanın gözle görünür biçimlerini hep benden kaçırdı.
Günler ve geceler törpüledi durmadan görünüşünü
İnsandan harflerin ve sevgili yüzlerin.
Tükenmiş gözlerim boşuna arandı sorgulayarak
Yararsız kitaplıkları, rahleleri boşuna.
Mavi ve lal artık çöken bir sis üstüme
Ve işe yaramayan iki ses. Baktığım ayna
Duman renkli bir nesne. Bahçede soluyorum içime,
Dostlarım, karanlıkta açan hüzünlü bir gülü.
Şimdi bana kalan yalnız sarı renklerdir
Ve gözlerim yalnız karabasanlar için var.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Brunanburh, İ.S., 937

Kimse yok senin yanında.
Dün gece bir adam öldürdüm savaşta.
Yaşam dolu ve uzun boyluydu, Anlaf’ın soylu kanından.
Bağrına saplandı kılıç, hafifçe soldan.
Yere yuvarlandı, bir nesne oldu
Kargaların önünde.
Boşuna bekleyeceksin onu, görmediğim kadın.
Sarı suların üstünden kaçan gemiler
Geri getirmeyecek onu.
Gün doğarken,
Arayacak onu düşünden uzanan elin.
Döşeğin soğumuş.
Dün gece bir adam öldürdüm Brunanburh’da.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bilinmez Bunlardan Hiçbiri

Ay sakin ve aydınlık olduğunu bilmezden gelir
Üstelik ne de ay olduğunu bilir;
Ne de kum kumluğunu. Tek bir şey
bile yoktur biçiminin benzersizliğini bilen.
Fildişinden taşlar öylesine yabancıdır
Soyut satranç oyununa tıpkı kendilerini
Süren el gibi. Belki de insanın yazgısı,
Kısa süren sevinçler ve uzayıp giden acılar,
Aracıdır Ötekinin. Görmezden geliriz;
Ona Tanrı adını vermenin hiç yararı yok bize.
Boşunadır üstelik korku, kuşku
Ve başlattığımız kısacık yakarı.
Hangi yay fırlatmış olmalı bir ok
Olan beni? Hangi doruk acaba hedefi?


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

28 Ocak 2016 Perşembe

Ianus’un Bir Büstü Konuşuyor

Kimse açıp kapayamayacaktır kapıları
Hepsinin başını çeken Çift Çehreliyi
Saygıyla anmadan. Kuşatırım çevresini
Belirsiz denizlerle belirgin karaların,
İki ayrı yüzüm seçebilir geçmişi
Ve geleceği. İkisini de görürüm ve eşdeğerlidir
Demirler, uyumsuzluklar ve kötülükler,
Silebilecekken hepsini Biri, silmemiş
Silmeyecek. İki elim eksik kalmış
Ve kıpırtısızım, taştan. Diretemezdim
Kursam bile kafamda çekişmeli bir
Gelecek ve bugün uzaklarda kalmış geçmişi.
Yıkıntımı görüyorum: altımdaki kırık sütunu
Ve artık hiç görülmeyecek olan yüzlerimi.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Bir Gelecek

Övgüler olsun acıma duygusuna
Her Kiminse, yetmiş yaşını doldurmuş
Gözlerine perde inmiş beni,
Kurtarıyor saygıdeğer yaşlılıktan
Ve kesinlikli aynaların geçitlerinden
Birbirini andıran günlerden
Törenler, izlenceler ve uzmanlıklardan,
Sonu gelmez tasarıların imzasından 
Toz içinde belgeliklere kaldırılmak üzere,
Ve kitaplardan, belleğin öykünmeleri olan kitaplardan,
Ve bana önceden yiğitçe bildiren sürgünümü,
Belki de Arjantin yazgısı denen bu,
Ve felekten ve delikanlı serüvenlerden
Ve tehlikenin saygınlığından.
Belirttiği gibi Samuel Johnson’ın.
Sürekli utanç duymakta olan ben,
1874’te ölen Francisco Borges olmadığımdan
Ya da babam olmadığımdan, çömezlerine
Ruhbilim sevgisini aşılayan ve aslında ona inanmayan,
Unutacağım bana ün sağlayan yazılarımı,
Austin, Edinburgh ve İspanya insanı olacağım,
Yüzümü Batıya çevireceğim gündoğumum için.
Her şeye kadir belleğimde benim olacaksın
Yurdum, her güne bölünen parçacıklarla değil.


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül

Protheus / Bir Başka Değişke

Tekinsiz kumların sakini,
Yarı tanrı yarı deniz canavarı,
Geçmişe ve yitik şeylere
yatkınlığından belleği yok saydı.
Başka bir fırtınadan çıkmış Protheus
Hiç de azımsanmayacak, geleceğin
Gizlediklerini bilmek: yüzüne kapandı kapı
Sonsuza dek, Troyalı ve Akhalı.
Köşeye kıstırılınca akıl almaz kılıklara
Girerdi, kasırga ya da şenlik ateşi
Altın renkli kaplan ya da pars
Ya da sular içinde görünmez su.
Değişkenlerden oluşmuşsun sen de
Dünlerden ve yarınlardan. İken ve önceden...


Jorge Luis Borges
Sonsuz Gül