Şiir, Sadece: Pablo Neruda şiirleri
Pablo Neruda şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pablo Neruda şiirleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2014 Perşembe

Bazı Şeyleri Açıklıyorum

Soruyorsunuz: Ve nerede leylaklar?
Ve gelinciklerle örtünmüş metafizik?
Ve onun sözlerinde çok sık gümbürdeyen
ve boşluklarla ve kuşlarla
dolduran yağmur?

Bana olan biten her şeyi açıklayacağım sizlere.

Çanlarla, saatlerle,
ağaçlarla, yaşıyordum
Madrid’in bir varoşunda.

Görünürdü oradan
deriden bir okyanus gibi
kuru yüzleri Kastilya’nın.
Çiçek Evi adı takılmıştı
evime, çünkü her tarafta
açılıyordu sardunyalar:
köpeklerle ve küçük çocuklarla
çok güzel bir evdi.
Anımsar mısın Raúl?
Anımsar mısın Rafael?
Anımsar mısın şimdi
toprağın altındaki Federico,
anımsar mısın balkonlu evimde
nasıl da boğardı Haziran ışığı
ağzındaki çiçekleri?
Birader, birader!
Her şey
yüksek seslerdi, tuzlu şeylerdi,
çırpıntılı ekmek yığınları,
heykeliyle Argüelles varoşundaki pazarlar
ışıklı bir mürekkep hokkası gibi morinaların arasında:
ulaştı yağ kaşıklara,
ellerin ve ayakların derin bir vuruşu
doldurdu sokakları,
metre, litre, hayatın
keskin özü
balık istifleri,
rüzgârgülünü yoran soğuk güneşle
suç ortağı damlar,
patateslerin çılgın, güzelim fildişleri,
domateslerin sayımı ta denize kadar.

Ve bir sabah bütün bunlar tutuşuverdi
ve bir sabah fırladı alazlar
topraktan
ve yedi bitirdi yaşayan bütün canlıları,
ve o zamandan beri ateş,
barut o zamandan beri,
ve kan o zamandan beri.

Uçak ve Mağripli sahibi haydutlar,
yüzük ve düşeş sahibi haydutlar,
siyah kutsanmış keşiş sahibi haydutlar
çocukları öldürmek için geldi gökten,
ve aktı çocukların kanı sokaklar arasından
işte öylesine, çocuk kanı gibi.

Çakalların bile iğrendiği çakallar,
kuru dikenin tükürdüğü taş,
engereklerin nefret ettiği engerekler!
Sizlerin önünde gördüm
İspanya’nın kanının ayaklandığını
onurdan ve bıçaklardan
büyük bir dalgada boğmak için sizleri!

Generaller
hainler:
bakın benim ölü evime,
bakın nasıl kırılmış İspanya:
fakat her bir ölü evden yalımlı metal fışkırıyor
çiçek yerine,
ve İspanya’nın her bir kuytusundan
İspanya fışkırıyor,
ve her bir öldürülmüş çocuğun gözlerinden bir mavzer,
ve bir gün yüreğin meskenini
bulacak mermiler doğuyor
her bir suçtan.

Soruyorsunuz niçin onun şiirleri
anlatmıyor bizlere düşleri, yaprakları,
büyük volkanlarıyla anayurdunu diye.

Gel ve gör kanı caddelerde,
gel ve gör
kanı caddelerde,
gel ve gör kanı
caddelerde!


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

Bedeninin Beyaz Atlasını

Bedeninin beyaz atlasını
yoklamaya başladım ateşten haçlarla.
Ağzım bir örümcekti gizli yolculukta.
Sende, arkanda, korkulu, arzulu.
Öyküler anlatmak sana alacakaranlığın kıyısında,
Güzel, hüzünlü, uysal, hüzünle dolmayasın diye sen.
Bir kuğu, bir ağaç, uzakta ve neşeli olan bir şey.
Üzümlerin zamanı, olgunlaşmanın ve meyvenin.

Bir limanda yaşayan ben, oradan seviyorum seni.
Düşle ve sessizlikle kesişti yalnızlık.
Kapatılmış içine denizin ve hüznün.
Suskun, çılgın, kıpırdatılmaz iki gondolcu arasında.

Dudakların ve sesin arasında ölmekte olan bir şey var.
Kuş kanatlarıyla, kaygıyla ve unutuşla.
Balıkçı ağının suyu bırakışı gibi.
Titreyerek asıyor, benim güzel kızım, sadece bir kaç damlayı geriye.
Ve gene de bir şey var, şakıyan bu geçici sözcüklerin arasında.
Şakıyan bir şey ve yükselen açgözlü ağzıma.
Ah, seni o neşeli sözcüklerle övebilseydim!
Şakıyıp, yakıp, kaçabilseydim, bir delinin ellerindeki bir çan kulesi gibi
Benim hüzün dolu sevecenliğim, birden ne oluyor sana böyle?
En çetin ve en soğuk tepeye ulaştığımda,
Kapanıyor yüreğim gecenin çiçeği gibi.


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

Beklemek İçin Karı

Beklemek için karı,
niçin soyunmuş koru?

Nasıl bilebiliriz Tanrı’nın kim olduğunu
Kalküta’daki tanrılar arasında.

Niçin yaşıyor böyle paçavralarda,
bütün ipek böcekleri?

Niçin bu kadar serttir,
kiraz yüreğinin şirinliği?

Öleceği için mi
yoksa kalıcı olduğu için mi?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı

Belki

Belki, belki toprak üstündeki bir katman gibi unutuş
çoğaltır bitkileri ve (ola ki) besler hayatı
ormanın karanlık humusu gibi.

Belki, belki koşar gelir insan bir demirci gibi
ocağa, demirin demirle olan savaşına,
kör kentlerine dalmaksızın kömürün,
bakıp duran gözlerini kapamadan düşer belki
uçurumlara, sulara, minerallere, felaketlere.
Belki, fakat benim öğünüm başkadır; benim besinim başka
gözlerim kemirmeye geldi unutuşu:
Dudaklarım açılır her zamana, ve her zaman,
yalnızca bir parçası değildi ellerimde aşınan.

Bu yüzden konuşacağım senle
çekmek istemediğim acılar hakkında,
zorlayacağım yeniden seni yaşamaya
yangın yaraları arasında,
bir garda yolculukta gibi barınmak için değil,
toprağa alınla vurmak için değil
ya da doldurmak için yüreklerimizi suyla,
fakat bilerek ilerlemek için, aklığı paklığı fethetmek için
her zaman anlamlı kararlarla,
sevinç için katılığın bir şart olması için,
böylelikle yenilmez olacağımız için.


Pablo Neruda
La arena traicionada
İhanete Uğramış Kum
Canto General

Bellek

Her şeyi anımsamalıyım,
çimen yapraklarını saklamalıyım,
ipliklerini hırpanî olayların,
ve metre metre dinlence yerlerini,
sonsuz demiryollarının izini,
acının yüzeyini.

Eğer bir gonca gülü yitirmişsem
ve geceyi bir tavşanla karıştırmışsam,
ya da belleğimin bütün bir duvarı
yıkılmaktaysa,
mecburum oluşturmaya
havayı, buharı, toprağı, yaprakları,
saçı, hatta tuğlaları,
beni delik deşik eden dikenleri bile,
kaçışın hızını.

Merhamet gösterin şaire.

Her zaman hızla unuttum,
ve benim bu ellerim
yalnızca kavranılmaz olanları tuttu,
artık var olmayan şeylerle
karşılaştırılabilecek
dokunulmaz şeyleri.

Duman bir aromaydı,
aroma duman gibiydi,
öpüşlerimle can bulan
uyuyan bir bedenin teniydi,
fakat sorma bana düşlediğimin
zamanını ya da adını,
ölçemem ki
ülkesi olmayanın yolunu
ya da değişmiş olan gerçeği
ya da belki günle sönmüş
gecede bir ateş böceği gibi
o dolanan ışığı.


Pablo Neruda
Memorial de la Isla Negra
1964

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Benimle Konuşmadan Önce

Bundan bir zaman önce dolanıyordum bu yabancı
topraklarda: ışıklanmıştı anayurdumun adı
gizemli takımyıldızlar gibi göklerinde.
Bütün enlemlerde kovalanmış, kör
ve tehditle ve rezaletle korkutulmuş,
tuttu ellerimden ve dedi ki bana: “Şilili”
umutla dolu bir sesle. O zaman
bir ilahinin yankısını taşıyordu sesin, senin kumlu
ellerin küçüktü, anayurt, fakat sakladı
birden fazla yarayı, salıverdi
birden fazla avuntusuz ilkbaharı.
Bütün bu umudu koruyorsun,
barışında hizaya getirilmiş, toprağın altında,
bereketli tohum her bir insan için,
yıldızın emin dirilişi.


Pablo Neruda
Karanlıktaki Anayurduma Yeni Yıl İlahisi
Evrensel Ballad

Bernardo O'Higgins Riquelme

O'Higgins, seni övebilmek için
loş ışıkla aydınlatılmalı salon.
Güney'in sonbaharındaki yarım ışığıyla
kavakların sonsuzca titreyişi arasında.
Sen Şili'sin, yarı patrik yarı çiftçi,
sen taşradan bir kepeneksin, adını henüz
bilmeyen bir çocuksun sen,
inatçı ve utangaç bir okul çocuğusun,
hüzünlü bir taşra delikanlısısın sen.
Santiago'da yabancı hissedersin kendini,
süzüp dururlar sana çok bol gelen siyah elbiseni
ve bağladıklarında etrafına hamayılı,
bize bağışladığın memleketin bayrağıydı
bağrına vuran sabah çimeninin kokusu,
kırsal bir heykelin bağrına.

Delikanlı, senin öğretmenin Kış
alıştırdı seni yağmura,
ve Londra'da, sokakların üniversitesinde
aldın sisin ve yoksulluğun doktor ünvanını,
ve seçkin bir dilenci, özgürlüğümüzün
perişan alazı,
verdi sana bilge kartalın öğüdünü
ve Tarih'e doğru ilerletti seni.

"Adınız ne sizin", güldü
Santiago'lu "yüce efendiler",
sen bir kış-gecesi sevgisinin ürünüsün,
babasız olarak doğmuş olmanın kaderi
kardı senin köylü harcını.
Güney'de evlerde ve kerestede
işlenmiş bir her şeyi belirleyen değerle,
Herşeyi değiştirir zaman, senin yüzünden başka.

O'Higgins, sen değişmez bir saatsın
tek bir zamanı gösterir senin parıltılı plakan:
Şili'nin zamanısın sen, geriye kalan
en son dakikasın sen savaşan
onurun ateşkızılı zaman çizelgesisin sen.

İşte böyle de kalacaksın, gül ibrişimden
mobilyalar ve Santiago'nun kızları arasında,
ölüm ve barutla çevrili Rancagua'daki gibi.

Sen, babası olmayıp ta bir anayurdu
olanın basılı resmisin,
sevgilisi olmayanın, ama
portakal çiçekli bu toprak
topçuluk gibi fethetti seni.

Peru'da mektup yazdığını görüyorum.
Böyle bir sürgün görülmedi, böyle bir gurbet.
Bütün bir ülke sürüldü toprağından.

Şenlik ateşi gibi tutuşurdu Şili
sen orda olmasaydın eğer. Yabanıl bir israf içindeyken
değiştirdiler zenginlerin dansına
senin Aztekli disiplinini,
ve anayurt kazanıldı kanın arasında,
sen olmasaydın halkın dışarda bırakıldığı
bir balo gibi yönetilirdi memleket.

Terle, kan ve Rancagua tozuyla örtünmüş olarak
katılamazdın elbet eğlenceye.
Yakışık almazdı
başkentin seçkin ağaları için.
Seninle birlikte gelmiş olurdu köy yolları,
ter ve at kokuları
ve anayurdun ilkbaharındaki kokular.

Bu baloya katılamazdın sen.
Senin balon patlayışların bir kalesidir.
Vızıldayan dansın kavgadır.
Senin balonun bitişi titreten yenilgidir,
Mendoza'ya doğru yola
çıkan uğursuz gelecektir, kucağında anayurtla.

Güney'e doğru tepeden bak haritaya,
Şili'nin dar kuşağına doğru,
ve kar yağarken getir genç askerleri,
kumda getir düşünceli delikanlıları,
parlayan ve sönen siper kazıcılarını.

Kapa gözlerini, uyu ve düşle biraz,
tekrar tekrar yüreğine düşen
biricik düşün senin: Güney'deki
üç renk, yağan yağmur,
toprağın üstündeki kırsal güneş,
halkın silah atışları isyan sırasında
ve mutlaka gerekliyse
senden iki-üç sözcük.

Düşledin mi, bugün düşünün gerçekleşeceğini
En azından mezarında düşle bunu.
Daha fazlasını bilmeyeceksin, eskiden olduğunca
utkulu savaştan sonra,
dansediyor los senoritos'lar Saray'da
ve tıpkı eskisi gibi bakıyor aç suratları
caddenin karanlığından.

Ama senin kararlığını miras aldık biz,
senin inatçı, suskun yüreğin
senin bükülmez babacan onurun
ve eski süvarilerin göz kamaştıran
çığında, sağlıklıların arasında,
mavi ve altın-sarısı üniformalarda
aramızdasın sen bugün, bizden birisin,
halkın babası, her daim asker.


Pablo Neruda
Los libertadores
Canto General

Beyaz Bir Kuleyi Kurmak İçin

Beyaz bir kuleyi kurmak için
çabaladı mı tuz ve şeker?

Karınca yuvalarında düşlerin
zorunlu olduğu doğru mudur?

Biliyor musun hangi düşüncelere
kapılır toprak sonbaharları?

(Niçin takmayalım ki ilk düşen
altınsı yaprağa bir madalyayı?)


Pablo Neruda
Sorular Kitabı

Bırak Batırayım Elimi Derine

Bırak batırayım elimi derine
peçeli parıltının ortasından,
taştan gecenin ortasından,
ve bırak titresin unutulmuş yaşlının yüreği
bende bin yıl tutsak kalmış bir kuş gibi.
Bırak unutayım bugün denizden daha engin mutluluğu,
değil mi ki denizden ve adalardan daha engindir insan,
ve düşercesine bir kuyuya inmeli insana,
düşülmez çünkü dipten aşağı, tırmanılır ancak
gizlenmiş sudan ve
boğulmuş gerçeklerden yapılmış bir dalla.
Ey olağanüstü kaya, bırak unutayım
senin kudretli kucağını,
kavranmaz boyutunu, bir peteğin duvarını,
ve bırak kaydırayım elimi bugün bir dikdörtgenin
tuzlu kan ve cezagömleği hipotenüsü arasından.
Öfkeli kondor, kıpkızıl kanatlarının atnalı gibi
vuruyor kaçıştaki şakaklarıma doğru
ve yabanıl tüyden kasırga süpürüyor
çapraz basamaklardan suskun tozu,
ne hayvanı ne de pençelerininin kör basamağını
görüyorum,
eski insanı görüyorum, hizmetçiyi, tarlalarda uyuyanı,
bir gövde, binlerce gövde, karanlık boraların altında,
bir adam, binlerce kadın, yağmurun ve gecenin siyahları,
heykelin ağır taşı altında sendeleyen:
Juan Taşyontucusu, Wiracocha'nın oğlu,
Juan Soğukyiyici, yeşil yıldızın oğlu,
Juan çıplakayaklı, firuzenin torunu,
tırman, birader, ayağa kalk benimle, hayata.


Pablo Neruda
Alturas de Macchu Picchu
Canto General

Bilmeceler

Sordunuz bana ne örüyor kabuklu hayvan
altın tırnakları arasında
ve yanıt veriyorum: Deniz bilir bunu.
Dediniz: Neyi bekler ascidia
berrak çanında? Neyi bekler?
Söylüyorum sizlere: Sizler gibi zamanı bekler.
Sordunuz bana Macrocusti yosununun sarılması
kime uzanır?
Bulmaya çalışın, bildiğim belli bir denizde
belli bir zamanda bulmaya çalışın.
Kuşkusuz soracaksınız denizgergedanının
lanetli fildişini
anlatmam için size nasıl ölür
denizin unicornu zıpkında.
Belki sordunuz bana titreyip duran
tüylerini yalıçapkınının
güneyin gelgitlerinin temiz fışkırmalarında?
Ve polipin kristalsi yapısını
kuşkusuz ki başka bir soru
olarak sakladınız, sormak için?
Bilmek istersiniz deniz dibinin odacıklarındaki
o elektrikli madde hakkında?
Kendi yolunda çatlayan silahlanmış sarkıt hakkında?
Balık avlayan balığın olta yemi hakkında, derindeki suda
bir ip gibi yayılan müzik hakkında?

Yanıt vermek istiyorum sizlere, ki deniz biliyor bunu,
ki hayat kendi gizli sandıklarında
yayılmış kum gibi, ölçüsüz ve temiz,
ve kanlı üzümler arasında biledi zaman
taçyapraklarının sertliğini ve denizanasının ışığını
ve yayıyor kendi mercan iplerinin dalını
sonsuz sedeften aşırılığın boynuzundan.

Sadece o boş ağım ben sürükleyen
insan gözlerini ileriye, ölüler bu gölgelerde,
üçgene alışmış parmaklar, portakalın
korkunç yarıküresinin boyutuyla ölçülmüş.

Araştırdığım gibi
o sonsuz yıldızı,
ve kendi ağımda, gecede, çıplak uyandım,
tek bir parça yaban, rüzgârla çevrelenmiş bir balık.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı


Notlar:

Ascidia: Denizde yaşayan, tulumlu hayvanlar kapsamına giren, kayalara ya da mercanlara yapışık olarak ve suyu filtreleyerek besinini temin eden, jöle kıvamında bir hayvan. Latince adı Ascidiacea. “Deniz tulumu” olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Yaklaşık 1000 değişik türü bulunur. Hem yalnız hem de koloniler halinde yaşayabilir.

Unicorn: Tek boynuzlu ata benzer hayalî bir hayvan.

Polip: Sölenterlerden, toplu veya tek başına yaşayabilen basit yapılı hayvan.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Bio Bio

Ama niçin benimle konuşmuyorsun artık
Bio Bio?
Ben söylüyorum şimdi
Senin diyeceklerini
Oysa ben konuşmayı
Senden öğrendim
Yağmur ve yaprakla karışık
Gece türkülerini
Senden öğrendim, Bio Bio

Kimse bakmazdı bana çocukken
Günün doğuşunu senden öğrendim
Zorla toprağa gömülmüş gücün
Durgun çanlar gibi sessizliğini
Senden öğrendim, Bio Bio

Senden öğrendim evreni
Oysa sakız yaprakları
Kırık oklar,
Kırık, hüzünlü oklar
Bin yılda öğrettiler onu bana

Ama seni gördüm, Bio Bio
Kendini usulca denize bırakışını gördüm
Paramparça ağzını, göğüslerini
Kanlı bir öykü anlatarak
Büyük ve çiçekli
Gördüm seni, Bio Bio.


Pablo Neruda

Bir Asker Uyuyor

Uzaktaki sık ormanda yolunu yitirerek
geldi asker. Sözcüğün tam anlamıyla bitkindi
ve düştü sonra sarmaşıklarla ırmağın tüylere bürünmüş
büyük tanrısının ayakları yanındaki yapraklara:
bu yabanıl ormanda
yalnızdı dünyasıyla
henüz ortaya çıkmamış.
Okyanustan doğmuş
bu yabancı askere baktı O.
Gözlerine, kanlı sakalına,
kılıcına, zırhının
siyah parıltısına baktı, yorgunluk
bu katil çocukbaşına
bir sis gibi çöktü.

Ne çok karanlık bölge
doğması için tüy-tanrısının
ve bükmesi için hacmini ormanlar üstünde,
gül-kızılı kayalar üstünde,
ne çok karışıklık bu çılgın suyun
ve yabansı gece, henüz doğmamış ışıktan yapılma
taşkın nehiryatağı, yaşayan canlıların şiddetli mayası,
yıkım, bereketliliğin unu ve yanısıra düzen,
bitkinin ve melezlerin düzeni,
oyulmuş kayaların yükselişi,
dinsel tören lambalarının dumanı,
dünyanın insana sunduğu temel,
kavimlerin yerleşmesi,
dünyasal-tanrıların mahkeme kürsüsü.
Bütün taşların pulu titredi,
ve Tanrı korkunun düştüğünü duyumsadı
böceklerin işgali gibi,
topladı tüm gücünü,
yağmur köklere işlemesin diye bıraktı,
yeryüzünün dalgalarıyla konuştu,
ataletten yapılmış giyitindeki
kara tanrıyla, kozmik taş,
ve ne pençelerini ne de dişlerini kımıldattı,
ne ırmakları ne de depremi,
ne de ülkenin kubbesinde vınlayan göktaşlarını,
ve orda kaldı O, kımıldatılamaz taş ve sessizlik,
uyurken Cordoba'lı Beltran.


Pablo Neruda
Los conquistadores
Canto General

Bir Bir Sayayım Onları

Bu akşam onlardan söz etmeliyim bir bir
Bu akşam, bu yerde anıma geliniz

Manuel Antonio Lopez
Kardaş

Lizboa Calderon
Diğerleri hayınlık ettiler biz yolumuza devam ediyoruz

Alejandro Gutieerrez
Seninle düşen bayrak
Ayağa kalkıyor
Bütün yeryüzünde

Cesar Tapia
Bu bayraklar üstünde yüreğin
Bu gün Plaza’da çırpınıyor

Filomeno Chavez,
Elini asla sıkmadım, ama elin burada
Bu ölümün öldüremediği temiz bir eldir

Ramona Parra
Genç parıldayan yıldız
Ramona Parra
Kahraman kadın
Ramona Parra kanlı çiçek
Dostumuz, ey yiğit yürek
Örnek çocuk, altın gerilla
Adına bu savaşı izleyeceğimize yemin olsun
Yayılan kanın her yanda çiçekler gibi açsın


Pablo Neruda

Bir Gemi Süsü Figürü İçin

Magellan Boğazı’nın kumsallarında bulduk seni,
yorgun kadın gemici, fırtınada kıpırtısız
tatlı ve gergin göğüslerinin çok sık
göğüs gerdiği gibi, bölünmüş arasında meme uçlarının.

Kaldırdık seni bir kez daha Güney’in denizi üzerine, fakat şimdi
sensin, karanlığın ve köşelerin yolcususun,
açık denizde koruduğun buğdayla ve metalle eşitsin,
sarmalanmışsın denizin gecesinde.

Bugün benimsin, tanrıça, o dev albatros gibi
seğirip geçen kaçıştaki yayılmış bedeniyle,
ağaçtan kör ve titreşen göz kapaklarının
yağmuru arasında çalınan müzikten bir manto gibi.

Denizin gülü, düşlerden daha temiz anaarı,
şarkılarla dolu bir meşenin kökleriyle
endamını bulmuş badem gözlü kadın,
kuş yuvalarıyla dolu dalla yaprağın gücüsün sen,
kasırgaların ağzısın, ışığı fethetmek ister
narin hoşluk senin kalçalarınla.

Seninle doğan melekler ve kraliçeler,
yosunla örtünüp uyurlarken, kaderindir
bir ölünün onuruyla kıpırtısızlık,
tırmandın geminin zayıf pruvasına
ve melek, kraliçe ile dalga oldun,
dünyadaki bir titremeden oluştun.
Yükseldi insanın dehşeti
elma göğüsleriyle soylu tuniğine senin,
ey tatlı, ıslakken dudakların
o yabanıl ağzına layık başka öpücüklerle.

Yabancı gece altında kalçan
bıraktı geminin temiz ağırlığı düşsün diye dalgalara,
keserken yenilmiş ateşten bir izi
fosfor ışıltılı baldan, o kasvetli sonsuzluktan.
Rüzgâr açtı senin zülüflerinde fırtınalı sandığını,
şikayetinin serbest bırakılmış metalini,
ve şafakta rastladın ışığa titreyerek
limanlarda, öperek ıslak tacını.

Ara sıra durduruyordun hızını deniz üzerinde
ve titreyen kayık çalkalanıyordu böğründe,
ağır bir meyve gibi kendini koparan ve düşen,
zamanın ve geminin o temiz devinimiyle
ve köpükle kucaklanan bir ölü gemici.
Ve sen yalnızsın, tehditle kararmışsın
yüzlerin arasında, kısır bir acıya batmışsın,
aldın o fışkıran tuzu maskende,
ve gözlerin korudu o tuzlu gözyaşlarını.
Bir sefil hayattan fazlası kaydı kollarının arasından
o öldüren suların sonsuzluğuna
ve ölülerle yaşayanların dokunuşu
yedi bitirdi deniz ağacından yüreğini.

Bugün bulduk endamını kumda.
Mutlak olarak yazılmıştın gözlerimin alnına.
Uyuyorsun belki, uyuyarak, belki ölüsün sen,
öldün sen:
en sonunda unuttu mırıltılarını yankıların
ve dolanıp duran parıltın bitirdi yolculuğunu.
Denizin gazabı, gökyüzünün vuruşu taçlandırdı
mağrur başını sıyrıklar ve çatlaklarla,
ve dinleniyor yaralarla bozulmuş yüzün
sallanan alnını hisseden bir deniz kabuğu gibi.

Benim için saklıyor güzelliğin bütün kokusunu,
bütün bu evsiz barksız asidi, bütün karanlık gecesini.
Ve senin lamba ya da tanrıça şişkin göğsünde,
yükselen kule, dokunulmaz aşk, yaşıyor hayatı.
Yelken açıyorsun benimle, tekrar bulunmuş, o güne
bırakırlarken olduğum her şeyi köpüğe.


Pablo Neruda
Evrensel Şarkı

Bir Gül

Su kıyısında bir gül görüyorum, bir küçük tas
kızıla çalan sarı renkli göz kapaklarıyla,
havalı bir sesle taşınmış yukarıya:
yeşil yapraklardan bir ışık dolaşıyor kaynakları
ve dönüştürüyor ormanı yalnız yaratıklarıyla
berrak ayaklarında:
hava donanmış açık renkli giyitlerle
ve ağaç yürüyor azametle uyuyan büyüklükte.


Pablo Neruda
América, no invoco tu nombre en vano
Canto General

Bir Katil Uyuyor

Lekelenmiş şarapla mide
tavernanın tanrısı
çiğnediğinde ayakları altında kırık bardakları ve baykuşları
şafağın zaptedilmez ışığı:
o küçük sokak kızının hıçkırığıyla
yıkanmış gül, humma ateşli günlerin rüzgarı
giriyor öcünü almış olanın ayakkaplarıyla yattığı
camsız pencereli odadan içeri,
silahların kekre bir kokusunda,
yitik gözlerin mavi bir renginde.


Pablo Neruda
América, no invoco tu nombre en vano
Canto General

Bir Kavgadan Sonraki Görünüm

Uzuvları koparılmış uzay, tahıla doğru
ezilmiş askerler, kırık
nallar, kırağıyla taş arasında buz soğuğu,
zalim ay.

Yaralı bir kısrak gibi ay, kömürleşmiş
sarmalanmış yorgun dikenlerle, tehdit eden, boğulan
metal ya da kemik, yokluk, acı paçavra,
mezarcıların pis kokusu.

Nitratın tahriş edici halesi ardında,
maddeden maddeye, sudan suya,
dövülmüş buğday gibi hızlı
kömürleşmiş ve çürümüş bedenler.

Yumuşak, yumuşak tesadüfî kabuk,
siyah kül, yalıtılmış, dağılmış bütün rüzgârlara,
şimdi yalnızca çınlayan soğuk ve iğrenç
yağmur ıslağı maddeler.

Sakla bunu, dizlerim, bu uçucu bölgeden
daha da derine gömülmüş,
tut onu, gözkapağım,
açığa vurulana ve yaralayana dek,
sakla onu, kanım, gölgenin bu tadını,
ki asla unutulmasın.


Pablo Neruda
Yürekteki İspanya
Yeryüzünde Üçüncü Konaklama

3 Kasım 2014 Pazartesi

Bir Kelebeğin Yaşantısı Ve Ölümü

Muzo'lu kelebek uçuyor fırtınada:
bütün gündönümünün ağı,
zümrütlerin donmuş sürüsü,
her şey uçuyor bu şimşek parıltısında,
havanın son sonuçları sürülüyor öteye
ve yığılıyor yeşil etaminlerin yağmuru,
zümrüdün ürkütülmüş çiçek tozu:
uyuşturan kokudan yapılma büyük kadife yaprağı
düşüyor fırtınanın mavi sahiline,
birleşiyor düşmüş, topraksı mayalarla,
geri dönüyor evine yaprakların memleketine.


Pablo Neruda
América, no invoco tu nombre en vano
Canto General

Bir Piskopos

Piskopos kaldırdı kollarını,
yaktı kitapları meydanda
kendi küçük tanrısının adı için
ve dönüştü dumana
bu karanlık zamanda çürümüş eski yapraklar.

Ama duman dönemez gökyüzünden geriye.


Pablo Neruda
Los conquistadores
Canto General

Bir Şatom Olduğunu Söyleyen

Bir şatom olduğunu söyleyen
o kutsal senatör

paylaşmış mıdır şimdiden
cinayet pastasını yeğeniyle?

Limonların güzelim kokusuyla
kimi aldatır manolya?

Bir bulutta dururken
nereye koyar kartal hançerini?


Pablo Neruda
Sorular Kitabı