Şiir, Sadece: Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2014 Perşembe

Bedeninin Beyaz Atlasını

Bedeninin beyaz atlasını
yoklamaya başladım ateşten haçlarla.
Ağzım bir örümcekti gizli yolculukta.
Sende, arkanda, korkulu, arzulu.
Öyküler anlatmak sana alacakaranlığın kıyısında,
Güzel, hüzünlü, uysal, hüzünle dolmayasın diye sen.
Bir kuğu, bir ağaç, uzakta ve neşeli olan bir şey.
Üzümlerin zamanı, olgunlaşmanın ve meyvenin.

Bir limanda yaşayan ben, oradan seviyorum seni.
Düşle ve sessizlikle kesişti yalnızlık.
Kapatılmış içine denizin ve hüznün.
Suskun, çılgın, kıpırdatılmaz iki gondolcu arasında.

Dudakların ve sesin arasında ölmekte olan bir şey var.
Kuş kanatlarıyla, kaygıyla ve unutuşla.
Balıkçı ağının suyu bırakışı gibi.
Titreyerek asıyor, benim güzel kızım, sadece bir kaç damlayı geriye.
Ve gene de bir şey var, şakıyan bu geçici sözcüklerin arasında.
Şakıyan bir şey ve yükselen açgözlü ağzıma.
Ah, seni o neşeli sözcüklerle övebilseydim!
Şakıyıp, yakıp, kaçabilseydim, bir delinin ellerindeki bir çan kulesi gibi
Benim hüzün dolu sevecenliğim, birden ne oluyor sana böyle?
En çetin ve en soğuk tepeye ulaştığımda,
Kapanıyor yüreğim gecenin çiçeği gibi.


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

25 Ekim 2014 Cumartesi

Burada Seviyorum Seni

Burada seviyorum seni.
O kasvetli çamlarda araştırıyor rüzgâr kendini.
Ay fırlatıyor soluk şavkını devinen sulara.
Günler tekdüze geçiyor, izliyor birbirini.

Raks eden biçimlerde özgürleştiriyor sis kendini.
Balıkçıl martı çakılıyor akşamın göğüne.
Bazen bir yelken. Yüksekte, yüksekte yıldızlar.

Ah, kara haçıyla bir gemi.
Yalnız.
Erken kalktığım oluyor, ve ruhum bile nemli.
Yankılanan sesler uzak denizden.
Bir limandır burası.
Burada seviyorum seni.

Burada seviyorum seni, ve boşuna saklıyor ufuk seni.
Bu soğuk şeylerin arasında seviyorum seni hâlâ.
Bazen yolculukta öpüşlerim o ağır gemilerde,
hiç varmayacakları bir amaca doğru hızla giden orada.
O zaman görüyorum kendimi, bu eski çapalar gibi unutulmuş.
Akşam indiğinde daha da üzünçlü mendireklerden.
Yoruluyor yaşantım, boşuna geçmiş yaşantım.
Seviyorum sahip olmadığım şeyi. Sen, uzaktasın sen.
Tiksintim duruyor hâlâ alacakaranlığın ikircikliğine karşı.
Fakat geliyor gece ve başlıyor şarkısına.
Düşlerden tekerlerini döndürüyor ay.

En büyük yıldızlar bakıyor bana senin gözlerinle.
Seni sevdiğim için, rüzgârdaki çamlar
adını şakımayı istiyor iğne yapraklarından çanlarıyla.


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

28 Haziran 2014 Cumartesi

Düşüncemde Yakalıyorum

Düşüncemde yakalıyorum gölgeleri ağımda derin yalnızlığımda
sen de ne uzaksın, ah, herkesten daha da uzak.
Düşüncemde uçuruyorum kuşları, siliyorum resimleri,
gömüyorum aşkın yeşil dallarını.

Sislerin çan kulesi, ne uzaksın, ne yükseksin yukarda!
Sen suskun değirmenler gibi,
boğarken iç çekişini, eziyorsun karanlık umudunu el değirmeninde,
geliyor gece sana yüzü koyun, uzağında şehrin.

Yanımda olsan bile uzaktasın benden, nesnel olarak yabancısın bana.
Düşüncemde dolaşıyorum yaşantım boyunca, karşılaşmamızdan önce.
Başka birinden önceki o acımasız hayatım.
Deniz kıyısında çığlık, taşlar arasında,
koştuğum yerdi orası, özgür ve çılgın, buğusunda deniz havasının.
Karasevdalı, yabanıllık, çığlık, o ıssız deniz.
Kaba, şiddetli, gökyüzüne karşı hırslı.

Sen, kadın, neydin orada, hangi ışın, hangi değnek
bu görkemli yelpazede? Şimdi gibi uzaktın.
Yangın içinde orman. Yanıyor gök mavisi haçta.
Yanıyor, yanıyor, alevler, pırıldıyor ışıktan ağaçlarda.
Düşüyor, gıcırdıyor. Yangın. Yangın.
Ve dans ediyor ruhum, yaralanmış ateş parçalarından.
Çağıran kim? Neyin nesi yankıların yankısından bu sessizlik?
Özlemin saati, sevincin saati, yalnızlığın saati,
benim saatim hepsinin arasında.
Şarkısı rüzgâr tarafından söylenen boru.

Gözyaşı dolu muhteşem bir arzu, bedenimle eş.
Sallanmış bütün kökleri,
surunda bütün dalgaların!
Şen, hüzünlü, sonsuzca yuvarlanmış ruhumla.

Düşüncemde gömüyorum yeşil dalları derin yalnızlığımda.

Sen, sen kimsin, kimsin sen?


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

24 Mayıs 2014 Cumartesi

Evrenin Işığıyla Oynuyorsun

Evrenin ışığıyla oynuyorsun her gün.
Sen, çiçeğe ve suya gelen minicik konuk.
Her gün bir salkım gibi ellerim arasında
ezdiğim o beyaz küçük baştan daha fazlasın sen.

Benzemezsin kimseye verdim vereli sana gönlümü.
Bırak yatırayım seni sarı soluk çelenklerin arasına.
Güneyin yıldızları arasında kim yazıyor adını dumandan harflerle?
Ah, bırak anımsayayım seni, olduğun gibi, daha oluşmadan önce sen!

Birden uğulduyor rüzgâr ve çarpıyor kapalı pencereme.
Gökyüzü karanlık balıklarla dolan bir ağ gibi.
Geliyor buraya bütün rüzgârlar ve kırbaçlıyor, evet, hepsi.
Soyunuyor yağmur.

Kaçışarak geçiyor kuşlar.
Rüzgâr. Rüzgâr.
İnsanın gücüne karşı savaşabilirim sadece.
Fırtına fırıl fırıl döndürüyor kasvetli yaprakları
ve çözüyor dün akşam gökte demir atan bütün kayıkları.

Buradasın. Ah! Kaçmıyorsun sen.
En son çığlığa kadar yanıtlıyorsun beni.
Kıvrıl yanımda, korkuyormuşsun gibi.
Gene de bazen gözlerin arasında bir yabancı gölge geçiyor.

Şimdi, küçüğüm benim, getiriyorsun şimdi de bana hanımellerini,
ve senin göğsün bile dolmuş kokuyla.
Üzünçlü rüzgâr dörtnal koşarken ve öldürürken kelebeği,
seviyorum seni, ve erik ağzında ısırıyor neşem.

Ne kadar da ıstırap verdi alışman bana,
benim yalnız, yabanıl ruhuma, herkesi korkutan adıma.
Ne çok baktık sabah yıldızının yanışına, öperken birbirimizin gözlerini,
ve üstümüzdeki alacakaranlık açarken dönen yelpazelerde.
Sözcüklerim düştü sana okşayışlardan bir yağmur gibi.
Haylidir seviyorum senin güneşte yanmış sedef bedenini.
Her şeyin hükümranı olduğunu bile düşünüyorum.
Dağların neşeli çiçeklerini getireceğim sana, tırmanan zambakları,
karanlık yemişlerini, ve öpüşlerle dolu orman sepetlerini.

Seninle, yapmak istiyorum
ilkbaharın bir kiraz ağacıyla yaptığını.


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı

Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

29 Mart 2014 Cumartesi

Göğümde Bir Bulut Gibisin

Bu şiir Rabindranath Tagore'un Bahçıvan'ındaki 30. şiirin başka sözcüklerle tekrarıdır.


Göğümde bir bulut gibisin alacakaranlıkta,
Ve renginle biçimin tam sevdiğim gibi.
Benimsin, benimsin, ey tatlı dudaklı kadın,
ve sonsuz düşlerim yaşıyor yaşantında.

Ruhumun lambası ayaklarını kızıllaştırıyor,
kekre şarabım dudaklarında daha tatlı,
ey şarkımın hasadını toplayan kadın, akşam olunca
beni hissettiği gibi hisseder seni ıssız düşlerim!

Benimsin, benimsin, haykırıyorum akşamın melteminde,
ve rüzgâr sürüyüp götürüyor yalnız sesimi.
Gözlerimin derininde avlayan sen, avın
engelliyor su gibi, gecesel bakışlarını.

Müzikten ağımda tutuklusun, ey sevgili,
ve müzikten ağımda genişsin gök gibi.
Ruhum doğuyor hüzünlü gözlerinin kıyısından.
Düşlerin ülkesi başlıyor hüzünlü gözlerinde.


Pablo Neruda
Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı'dan

25 Ocak 2014 Cumartesi

İki Dağın Arasına Demirlemiş

İki dağın arasına demirlemiş yarım ay
neredeyse dışında gökyüzünün.
Dönen, hızla hareket eden gece, malasısın sen gözlerin.
Ama bak, kaç tane yıldız parçalanmış gölcükte.

Kaçan kirpiklerim arasına çiziyor hüznün haçını.
O mavi metallerin demircisi, o sessiz savaşların gecesi,
takla atıyor yüreğim çılgın bir tüyden top gibi.
Bir kız, gelmiş, bırakılmış uzaklardan buraya,
gök altında şimşek gibi çakıyor bakışları bazen.
Ağıtlar, acı sözcükler, hiddetten bir burgaç,
gidiyor yüreğime, durdurmadan seni.
Mezarların uzak rüzgârı, ez ve parçala uykuda boğulan kökünü.
O büyük ağaçları kökleriyle sök getir onun arkasına.
Fakat sen, ey güzel kız, başak gibisin, dumanın gizi gibi.
Rüzgârın ışıklı yapraklarını biçimleyen oydu.
Ardında gecesel dağların, yangınların beyaz zambağı,
ah, ne kadar da yetersiz sözcükler! Her şeyden yaratılmıştı o.

Kaygı, yarmıştın göğsümü büyük bıçaklarınla,
onun gülümsemediği başka bir yolu izlemenin zamanıdır.
Çanları gömen fırtına, kasırgaların karartılmış kaçışı,
neden dokunmalı ki ona? Neden doldurmalı onu hüzünle?
Ah, her şeyden ayrılan yolu izlemek,
kaygının, ölümün ya da kışın gözetlemediği
açık gözlerle çiyin yıkanmışlığında!


Pablo Neruda
"Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı"dan

25 Haziran 2013 Salı

Suskunluğun Sevindiriyor Beni

Suskunluğun sevindiriyor beni, çünkü uzakta gibi görünüyorsun,
ve işitiyorsun beni uzaklardan, ulaşmasa da sesim sana.
Görünüş o ki, gözlerin uçmuş gitmiş uzaklara,
ve kapalı ağzın bir öpüş gördü sanki.

Tam da her şey ruhum tarafından izlenmişken,
çıkıyorsun ortaya o bütünden, ruhumdan benim.
Kış uykusundaki bir kelebek gibi benziyorsun ruhuma,
ve hatırlatıyorsun bana melankoli sözcüğünü.

Suskunluğun sevindiriyor beni, uzakta gibi göründüğünde.
Ve şikayet ettiğin şey, üveyen bir kelebek.
Ve işitiyorsun beni uzaklardan, ulaşmasa da sesim sana.
Öyleyse bırak susayım suskunluğunla senin.

Öyleyse bırak seninle konuşayım suskunluğunla senin,
bir lamba gibi aydınlık, bir yüzük gibi gösterişsiz.
Suskunluğu ve yıldızlarıyla gece gibisin.
Yıldızdan doğmuş suskunluğun, öyle uzak ve sade.

Suskunluğun sevindiriyor beni, uzakta gibi göründüğünde,
uzak ve taciz edilmiş, ölmüşsün gibi.
Bir sözcük, bir gülümseme yeter.
O zaman mutluyum, mutlu, çünkü gerçek değil bu.


Pablo Neruda
"Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı'dan"

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Umutsuz Bir Şarkı

Beni çevreleyen geceden fırlıyor hatıran.
Irmağın inatçı şikayetiyle birlik deniz.

Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.
Bırakışın zamanıdır, ey terk ettiğim!

Yağıyor soğuk çiçekler yüreğime.
Ey harabelerdeki mezar, gemi batışlarının zalim oyuğu!

Yığılır sende savaşlar ve kaçış.
Yükseldi senden bütün kanatları şarkı kuşlarının.

Yuttun her şeyi, mesafeyi bile.
Deniz gibi, zaman gibi. Battı her şey sende!

Saldırının ve öpüşün şen zamanıydı.
bir deniz feneri gibi parlayan, sihrin zamanı.

Kılavuz kaptanın korkusu, o kör dalgıcın hiddeti,
şiddetli aşk esrimesi, battı her şey sende!

Siste çocukluk benim yaralanmış kanatlı ruhum.
Yitik kaşif, battı her şey sende!

Savurdun üzüncünü, sarıldın arzuya.
Felç etti hüzün seni, battı her şey sende!

Gölgelerin duvarı arasından geçtim,
girdim ötesine isteklerin ve eylemlerin.

Ey et, kendi etim, sevdiğim ve kaybettiğim kadın,
bu ıslak zamanda çağırıyorum seni şarkımla.

Bir vazo gibi verdin o sınırsız şefkatin korunağını,
ve o sonsuz unutuşta ezdim seni bir vazo gibi.

Adaların kara, kapkara yalnızlığı vardı,
ve orada, aşk kadını, aldın beni göğsüne.

Susayış ve açlık vardı, ve meyveydin sen.
Üzünç ve harabeler vardı, ve mucizeydin sen.

Ah kadın, bilmiyorum nasıl kapsayabilirsin beni
yüreğinin dünyasında, kollarının haçında!

Seni özleyişim korkunçtu ve kısaydı,
zahmetli ve sarhoş, sabırsız ve arzulu.

Öpüşlerin mezarlığı, yanıyor ateş hâlâ mezarlarında,
alazlanıyor hâlâ üzümler gagaların izleriyle.

Ey ısırılmış ağız, ey öpülen kollar ve bacaklar,
ey aç dişler, ey birlikte örülmüş bedenler!

Ey eridiğimiz ve umutsuzluğa kapıldığımız
çılgın birliği umutla zahmetin!

Ve şefkat, su ve un gibi hafif.
Ve söz, silinmemiş daha dudaklardan.

Yazgım oldu bu benim, yolculuk etti bununla özlemim,
düştü özlemim bununla, battı her şey sende!

Ey harabelerdeki mezar, her şey düştü sana,
hangi acıyı ifade etmedin ki, hangi dalgalarda boğulmadın ki!

Dalgadan dalgaya çığlık attın sürekli ve şakıdın,
ayakta durarak bir gemici gibi pruvada.

Hep çiçeklendin şarkında, çatladın akıntılarda hep.
Ey harabelerdeki mezar, açık ve acı kuyu.

Soluk kör dalgıçlar, mutsuz sapan atıcıları,
yitik kaşif, battı her şey sende!

Bırakışın zamanıdır, o sert soğuk zamanı
gecenin bütün yelkovanlara yerleştirmesi gibi.

Denizin çağıldayan kuşağı sarmalıyor kıyıyı.
Soğuk yıldızlar yükseliyor, siyah kuşlar kaçıp gidiyor.

Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.
Sadece titreyen gölge burkuluyor ellerimde.

Ey her şeyin ötesindeki! Ey her şeyin ötesindeki!

Bırakışın zamanıdır. Ey terk ettiğim!


Pablo Neruda
"Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı"dan

13 Nisan 2013 Cumartesi

Yüreğim İçin Yeterli Olan

“Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı”dan


Yüreğim için yeterli olan göğsünde senin,
özgürlüğün için yeterli olan kanatlarımda benim.
Ağzımdan yükselecek göğe
senin ruhunda uyuklayan.

Sende bulunmaktır her günün yanılsaması.
Çiçeklerin taçlarına çiyin gelmesi gibi geliyorsun.
Yokluğunla kazıyorsun altını ufuğun.
Dalga gibi kaçışta sürekli.

Derdim ki, şakırdın rüzgârda,
çamlar ve direkler gibi.
Benziyorsun onlara, yüksek ve sessiz.
Ve birden, bir hançer saplayışıyla, üzüyorsun birini.

Dostça koruyarak yaşlı bir yol gibi.
İçinde oturur özlemin sesleri ve yankıları.
Uyanışımda habersizce kaçar zamanlara
ruhunda duran ve uyuyan kuşlar.


Pablo Neruda