Şiir, Sadece: Yannis Ritsos
Yannis Ritsos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yannis Ritsos etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Nerdeyse Eksiksiz

Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçücük bir gül benim özlediğim.
 
Yannis Ritsos 

Yavaşça

Çukuru ölçtük, kirecin içine attık ölüleri;
sonra en ince ayın altında kayığa bindik,
dördüncü arkadaş demir kutuyu kucağına almış,
sanki içindeki gizli bir ateşten ısınıyormuş gibi
üstüne eğilmişti. Duman yükselmedi,
öylece kaldı suların üzerinde.
 
Yannis Ritsos 

Yağmurda

Yağmurda yürüyor. Hiç acelesi yok.
Islak parmaklıklar parlıyor. Gizli bir
kızıllıkla kararmış ağaçlar. Ağılın
bir köşesinde eski bir otobüs tekerleği.
Mavi ev alabildiğine daha mavi.
Hiçlik böyle aydınlanıyor demek. Taşlar
          düşüyor.
Eller kapanıyor. Boş bir dosya
yüzerek yaklaşıyor nehirde. Ama senin adın
belki de dosyanın öbür yüzündedir.
 
Yannis Ritsos 

Görülmemiş Bir Çiçek Açma

Haykırmak istiyordu - daha fazla dayanamayacaktı. Sesini 
 duyabilecek kimse yoktu orada; 
kimse duymak istemiyordu. Kendisi de korkuyordu sesinden, 
içinde boğuyordu sesini. Patlamak üzereydi susuşu. Birden, 
havaya uçtu gövdesinin parçaları. Özenle, sessizce 
 toplayacaktı bu parçaları, 
hepsini bir bir yerlerine yerleştirecekti delikleri kapamak 
 için. 
Ve rasgele bir gelincik, bir sarı zambak bulursa, onları da 
 toplayacak, 
kendisinin bir parçasıymış gibi gövdesine yapıştıracaktı - 
böyleydi, delik deşik, görülmemiş bir şekilde çiçek açıyordu 
 işte.
 
Yannis Ritsos 

Son İstek

Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum, diyor,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum; ben varım; dünya
          var.
Bir ırmak akıyor serçe parmağının ucundan.
Yedi kere bu ırmak gökyüzünün mavisi. Yeniden
ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim.
 
Yannis Ritsos 

Çıplak

Burada, karmakarışık odamda,
toz tutmuş kitaplarla
ölü ve dalgın bakışlar,
bu duraksayan gölgeler arasında,
bir ışık sızıntısı;
o gece durup
çırılçıplak soyunduğun yerde.
 
Yannis Ritsos 

Güz Görünümü

O yoğun nem her şeye sindi. Yazlıkçılar gitti.
İki bulutun altına asılı mavi yazılı
sarı otel tabelaları soldu artık.
Temizlikçi kadın her sabah,
uzun perdeli ve yataklarının altındaki
terlikleri soğumamış yeni evlilerin odalarına
           giderken
ağır ağır geçecektir oradan.
 
Yannis Ritsos 

Bir Çelenk

Yapraklarla gizlenmişti yüzün.
Birer birer kopardım yaprakları sana yaklaşmak için.
Son yaprağı kopardığımda, sen gitmiştin. Sonra
bir çelenk ördüm kopan yapraklardan. Kimsem yoktu
verebileceğim. Ben de çelengi alnıma yerleştirdim.
 
Yannis Ritsos 

Aynı Diken

Gece karşımızda, pencereleri kapalı
iki katlı yetimhanenin cephesi gibi duruyordu.

Ertesi gün, ağaçların altında bir kadın
bir diken çıkardı ayağının tabanından -

bizim her gece üstüne bastığımız o aynı diken.
 
Yannis Ritsos 

Bekliyoruz

Yavaş yavaş gece iniyor mahalleye. Uyuyamıyoruz.
Şafağı bekliyoruz. Bekliyoruz ki güneş
bir çekiç gibi çarpsın saç damlara,
çarpsın alınlarımıza, yüreklerimize,
bir ses olsun, o ses duyulsun - başka bir ses,
çünkü sessizlik silâh sesleriyle dolu, başka yerlerden gelen
 
Yannis Ritsos 

Aynı Yıldız

Islanmış parlıyor damlar ay ışığında. Kadınlar
şallarına sarınıyorlar. Evlerine koşuyorlar saklanmak
           için.
Biraz daha oyalansalar eşikte, onları ağlarken yakalayacak
           ay.

O adam her aynada, çıplaklığı içine kapatılmış
bir başka saydam kadın olmasından şüpheleniyor
- sen ne kadar uyandırmak istesen de onu, o uyanmayacak.
Bir yıldızı koklayarak uyuya kalmış o kadın.

Adamsa uyanık yatıyor koklayarak aynı yıldızı.
 
Yannis Ritsos 

Kadınlar

Kadınlar çok uzakta. "İyi geceler" kokar çarşafları.
Masaya ekmek koyarlar yokluklarını hissetmeyelim 
           diye.
Sonra anlarız suçun bizde olduğunu. Sandalyeden kalkıp
"Bugün çok yoruldun," deriz ya da "Boş ver, lambayı ben
            yakarım."

Kibriti çaktığımızda, o yavaşça döner ve tarifsiz
bir dikkatle mutfağa yönelir. Sırtı nice ölülerle,
kamburlaşmış, hüzünlü bir tepe-aileden ölüler,
onun ölüleri, senin kendi ölümün.

Adımlarının gıcırtısını duyarsın eski döşemede,
bulaşık telindeki tabakların ağlayışını duyarsın
sonra da treni, askerleri cepheye götüren.
 
Yannis Ritsos 

Birden

Sessiz gece. Sessiz. Ve sen vazgeçtin
beklemekten. Nerdeyse dingindi her yer.
Birden, orada olmayan kişinin o canlı
dokunuşunu duydun yüzünde. Gelecek.
Sonra kendi kendine çarpan pancurların sesi.
İşte rüzgâr da çıktı. Ve biraz ötede,
kendi sesinde boğuluyordu deniz.
 
Yannis Ritsos 

Kendine Yeterlik

Sırtına aldı güneşi bu sabah
akkordeonu omuzunda bir delikanlı gibi
Atina tepelerine tırmanan.

Geride kaldı geçirdiğimiz gece, zevkleri
ve o zevklerin korkusu. O bitmek umudu olmayan
hüzün de geride kaldı.
Çamlar, güneş, pencereler - işte oradalar.
Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.
 
 
Yannis Ritsos 

Bir Sözcük O

Bir şey bilmiyorum - dedi - bir şeyim yok, bir şey değilim
buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme,
o'dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım-  
onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgâra-
uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri
onca taşın taşlanmanın altında - yalnız bir sözcük:
Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.
 
 
Yannis Ritsos 

Barış

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
   gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! -  diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
     kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
 
 
Yannis Ritsos 

31 Mart 2011 Perşembe

Bir Sözcük O

Bir şey bilmiyorum - dedi - bir şeyim yok, bir şey değilim
buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme,
o'dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım -
onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgara -
uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri
onca taşın taşlanmanın altında - yalnız bir sözcük:
Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.


Yannis Ritsos
Türkçesi: Ahmet Yorulmaz

30 Mart 2011 Çarşamba

Işık Yakın

Tümü yollarda arıyor, dış ya da iç merdivenlerde,
parmaklıklar çevresinde, telörgü içinde,
kelepçelerini arıyorlar,
tümü arıyor donmuş parmaklarla gece duvarlarının ulu yönlerini,
dur deyici bulmak için. Işık yakın.

İnsanlarda umut uyandırın. Tümü bekliyor.

Biz biliyoruz tümünün beklediğini.
Hiçbir zaman yalnız değiliz. Onlar bunu bilmiyorlar.
İlk adımı at, ikincisini de. Buluşacaksınız. Barış.

Barış. Barış. Borazanlar çalsın
genel savaş çağrısını başakların, güllerin.
Kimse yalnız olamaz. Tut elimi kardeşim.


Yannis Ritsos
Türkçesi: Ahmet Yorulmaz

Barış

Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış

Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle
döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak
testi gibi
ter damlalarıyla alnında ...
barış budur işte.

Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.

Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.

Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! ışık! -diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun
arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte.

Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.

Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.

Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın,
barış budur işte.

Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.

Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.

Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren,
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.


Yannis Ritsos
Çeviren: A. Behramoğlu

29 Mart 2011 Salı

Tensöz

Bedenini betimlemek istiyorum. Uçsuz bucaksızdır Bedenin.
İnce bir gül tacı bir bardak tertemiz suda. Bedenin
bir yaban orman kırkkara oduncuyla. Bedenin
derin buğu basmış ovalar güneş doğmadan önce. Bedenin
çan kuleli, kuyruklu yıldızlı iki gece trenleri raydan çıkmış. Bedenin,
loş bir meyhane, sarhoş gemiciler ve tecimenleriyle; kadeh tokuşturuyor,
kırıyor bardakları, tükürüyor, küfürler savuruyorlar. Bedenin
koca bir donanma-denizaltılar, zırhlılar, kruvazörler;
demir alıyor gürültüyle; sular akıyor güvertede; direkten
denize atlıyor bir miço. Bedenin ışıl ışıl suskunluk,
5 bıçakla, 3 süngü ve 1 kılıçla parçalanmış. Bedenin
saydam bir göl - o batık beyaz kent görünüyor dibinde. Bedenin
kocaman kıpır kıpır bir ahtapot ay Xilivarı içinde, kanlı kollarla
ışıklandırılmış caddelerin tepesinde, ikindi vakti
son imparatorun cenazesi geçmişti oradan alaylarla. Bir sürü
ezilmiş çiçek asfalt üzerinde benzinle ıslanmış. Bedenin
eski bir genelev Proastion sokağında yaşlı orospularla, ucuz
yağlı kalemlerle boyanmış; uzun takma kirpikleri var,
bir de genç torlak biri var - bütün müşterilerle yatıyor,
paraları komodinin üzerinde bırakır, unutur saymayı. Bedenin
gülpembe bir küçük kız; elma ağacının altına oturmuş, elinde
bir dilim taze ekmek ve tuza banıp kırmızı domates yiyor; bir de
bir elma çiçeği var durmadan sıkıştırıp duruyor göğsüne. Bedenin
kulağında bir cırcırböceği bağ bozanın - menekşe bir gölge düşüyor koyu esmer boynuna
ve tüm üzümlerin söylemediklerinin türküsünü söylüyor tek başına. Bedenin
tepe doruklarında kayran büyük bir harmanyeri-
on bir bembeyaz at harmanlıyor başaklarını Kutsal Kitabın; altın
başaklar küçük aynalar çakıyor saçına ve parıldıyor üç ırmak
elmas taçlı kocaman kara ineklerin eğilip
su içtiği ve ağladığı. Uçsuz bucaksızdır bedenin.
Betimlenmez bedenin senin. Ben de kalkmış onu betimlemeye
bedenime sımsıkı bastırmaya, onu kendime sığdırmaya ve ona sığmaya
çalışıyorum.


Yannis Ritsos
Atina, 18.2.1981
Türkçesi: Özdemir İnce