Şiir, Sadece: Sınır

4 Temmuz 2013 Perşembe

Sınır

Gördüğüm ilk şey ağaçlardı, yabanıl
çiçeklerin muhteşem güzellikleriyle süslenmiş yarıklardı,
nemli çayırlardı, alazlanan ormanlardı,
ve dünyanın son noktasındaki benzersiz kışlardı.
Çocukluğum ıpıslak ayakkabılardı, sık ormanda devrilen
çürüyen ağaçlardı, sarmaşıkların ve böceklerin yuttuğu,
başaklarda ışıldayan günlerdi
ve demiryollarının geniş dünyasına giden
babamın altın sakallarıydı.

Evimizin yanına derin çatlaklar açmıştı
Güney’in suyu, kederli balçıktan oluşan bataklıklar,
sanki yaz dokuz aylık buğdayın ağırlığı altında
yük arabalarının inleyip zorlandığı
sarı bir bataklıktı.
Güney’in güçlü güneşi:
yolların alaz kızılı kumları üzerindeki
kütük tarlaları, toz bulutları,
muhteşem ırmak yatakları,
öğle saati balının ışıldadığı
tarlalar ve ağıllar.

Toz grisi dünya yavaş yavaş daldı
barakaların içine,
çıraların ve halatların arasına
fındıkların kırmızı özüyle dolu silolarda.

Kendimi yazın aşırı sıcağında buldum
tepeleri tırmanan hasat makineleriyle birlikte,
makilerin arasından fırlayan
ve kökü kolay kazılamaz
toprağın çalılık topluluğu üzerinde,
yapışıyor tekerlere çiğnenmiş et gibi.

Çocukluğum uçuşuyor iklimlerin arasından: rayların
arasından, yeni devrilmiş ağaçlardan yapılan bekçi evinde,
davarla ve elma ağaçlarının özlem dolu kokusuyla
kısmen çevrilmiş, şehir dışındaki o evde
yaşadım ben, zayıf bir çocuk,
soluk bedeni insansız ormanlarla ve silolarla örselenmiş.

Pablo Neruda
"Yo soy", "Canto General'den"
(1904)

Hiç yorum yok: